Öykü

MAHKUM

BÖLÜM 1

Heyecanımdan üç gündür kısa şekerlemelerin haricinde zerre uyuyamadım. Dile kolay yirmi yıl üç ay on iki gündür mapustayım. Umutlarımı cehennemin en derinlerine gömdüğüm, mümkün değil daha da gün yüzü görmem dediğim bu karanlık delikten sabaha azat oluyorum. Aslında uykumu kaçıran dışarıya çıkacağımın sevinci değil; korkusu. On dokuz yaşında girdiğim bu yerden kırk yaşında çıkıyorum.Ben çoktan dışarıyı unuttum.Dış yaşamla ilgili hatırladığım o kadar az şey var ki; onlar da buğulu,siyah beyaz. Silik,hayal meyal. Çok geride kalmışlar . Şimdi ödüm kopuyor buradan çıkacağım diye. Benim için tüm dünya bu kırk metrekare dubleks koğuş ve her gün koyun gibi sayıldığımız otuzüç koğuş arkadaşlarım.

Okumaya devam →
Öykü

ESKİ KÖYÜN DEMİRCİSİ

Soğuk. Zemheri kapıda. Sular bile artık çeliğe çalmış. Isınmak için büzüle hoplaya zıplaya hazırladığım kumanyamı hasır sepete koyduktan sonra evden çıkmadan feri geçti geçecek kuzine sobaya yöneldim. Soba sönmeye yüz tutmuş lakin boruları hala sıcak. Soğuktan kırmızıya dönmüş ellerimi borularına okşaya okşaya ısıtmaya çalıştım. Hanımım ve torunum sabahın en derin uykusundalar. Onları sıcacık yatakta düşününce azıcık kıskansam da onlar için mutluyum. Onlar mutluysa ben daha da mutluyum.Aslında kahvaltı yapmadan pek çıkmasam da bugün karşı köyden saban almaya gelecekler. Adamlara bugün bitireceğime söz versem de hala en az iki saatlik işim var; yani anlayacağınız bugün erkenciyim.

Okumaya devam →
Öykü

ÇÖPÇÜLER

– Yaser abi ben acıktım.

– Ne yapayım acıktıysan?

– Abi ya bir ekmek alamaz mısın?

– Sabah yeseydin

– Ya abi biliyorsun yiyemiyorum,ne olur bir ekmek alsan?

– Zıkkım ye. Sana o kadar söyledik ye,ye diye. Yemezsen işte şimdi böyle kıvranırsın.

– Dün akşamda bir şey yemedim, hadi abi ya altı üstü bir ekmek. Başka bir şey istemiyorum. – Yok bir de isteseydin. Kuru kuru ekmek mi yenirmiş? Beyzademize kebap ısmarlayalım dedi. İki kardeşinin arasındaki diyaloğu dinleyen ortancı kardeş Rüzgar.

Okumaya devam →
Öykü

MUSALLA TAŞI

Köylü akan bir çay olup köy kahvesini tıklım tıklım doldurmaya başlamıştı. Bayramdan bayrama görünen bu görüntü bayram seyran olmasa da bugün olağan dışıydı. Görüntü bilmeyen  bilmeyen için sıradan bir köy kahvesi gibi gözükse de;kalabalık  aslında görünmeyen bir sınır çizilmiş taraftarlar gibi kümeleşmişlerdi. İki taraf bıçak sırtı gibi ayrılmıştı. Yeni gelenlerden saflarını tam belli etmeyenlerin ne tarafa gideceği merak konusuydu. Çekimserler iki ara bir derede kalanlardan uyanık olanların birçoğu görünmeyen sınır habitat alanlarına oturmalarından hala ne tarafa mensup veya yakın olduklarını çıkarmaya çalışılıyordu. Kahvenin içindeki tüm köylülerin algı aralıkları bir başka açılmış, gözleri kahvenin genelde hep açık olan gönyesi kaçmış ahşap kapısındaydı. Dışarıda havanın soğuk olmasından kaynaklı kapalı olması gereken kapının önüne kapanmasına engelleyen taş konmuş olup kapının otomatik  kapanması için duvar ve kapıya birleştirilmiş olan yay gerilse de kapıyı kapatamamakta…

Okumaya devam →
Öykü

BİRLEŞMİŞ SİSTEMLER

Birleşik sistemlerin ana salonun dışındaki holde birçok sistemin daimi temsilcileri aylardan beri yürüttükleri lobi faaliyetlerini bugün biraz sonra yapılacak genel kurul öncesi son şeklini vermek üzere yoğun çaba sarfediyorlardı.Artık bıçak kemiğe dayanmış ne yapıp yapıp bugün istedikleri kararları genel kuruldan çıkarmak için canla başla kalan son dakikalarda hala çekimser kalan üyelerin üzerinde baskı kurarak onlarıda yanlarına çekmeye çalışıyorlardı.Yıllardan beridir insanoğlunun yardakcıları olan bu üyelere yanlarına çekmek için  denemedikleri yöntem kalmamıştı. Lakin insanoğlunun gazabından korkan bu yalayıcılar bir şekilde karar tasarılarına karşı gelmeseler de güvenli liman olarak sığındıkları koylardan bir türlü kafalarını çıkarıp çekimserliğin ötesine geçememişlerdi.

Okumaya devam →
Öykü

TAHTACI

– Naptın lan?! Öldürdün adamı! Gerizekalı!

İşte bu üç cümle geçmişimin finaliydi. The end.  Bitti.  Kısa ve öz.  Her şeyi özetleyen.  Yaptım mı?  Yaptım.  Öldürdüm mü? Öldürdüm.   Geri zekalı mıyım? Hemde katıksız.  Yok öyle sonradan çırpınmalar.  Düştün mü pişmanlık denizine;çaresi yok yutacaksın tuzlu suyu.  Hemde midene değil ciğerlerinin en el değmemiş dehlizlerine pompalayacaksın.  Zamanı kim almış da geriye sen alabilesin.  Olan olmuş,ölen ölmüş.  Otuz altı yaşında tanrının yapmayacaksın dediği birinci ilahi emri çiğnemiş katil damgasını alnımın ortasına kör bostan bıçağı ile kazımıştım.  Yaşadığım mühletçe hatta öldükten sonra bile toprak olsamda o damga orada kalacaktı.  Katil.  Katil.  Katil mi? Herşey aklıma gelirdi de katil olacağım  mümkün değil aklıma gelmezdi.  O kadar güçlü ve etkili bir terim benim gibi siliğe  mümkün değil oturmuyordu.  Dünyanın en usta montaj ustalarını getirsen,en ileri teknolojileri kullansan bile o iş olmazdı.  Katil. Ben mi? Ben kim? Adam öldürmek kim? Durun ya kaptırdım gidiyorum. Sizi çok merakta bırakmayayım azıcık kendimden bahsedeyim de bu vahim eylemi yapıp yapamayacağımı siz de bir tartın.

Okumaya devam →
Öykü

GADİR OSMAN

– Osman! Osman! Len oğlum uyuya mı kaldın saat kaç oldu? Aşağı avludan kendini yırtarcasına  bağıran Kara Necib’in oğlu Necip Halil’in daha fazla kendini paralamasına gönlü razı olmayan Osman’ın hanımı  Habibe terasa çıkıp seslendi.

– Halil abi hoşgeldin hazırlanıyor,üstünü değişiyor şimdi  iner. Gel buyur çay koyim

– Yok sağol. Güneş tepeye çıktı sosyete bu senin adam.Ağaç etti beni ha geldi diye  iki saattir onu bekliyorum. Hamdi amcam olsaydı  katarın birini çoktan sarmıştık.Osman namı değer Gadir Osman kafasını kapıdan çıkarıp

– Ne delleniyon len tokur! Sabah sabah yattığın yerden su mu çıktı?

Okumaya devam →
Öykü

KAÇIŞ

Taburdan firar edeli çok geçmeden tepeyi kestirmeden aşmayı başarmıştım. Dikine
koşmaktan ve adrenalin yoğunluğundan nefesim kesilmişti. Bayır aşağı koşarken ne kadar
nefesimi düzeltmeye çalışsam da hala nefes almakta zorlanıyordum.Korku algı aralıklarımı
açmış,panik karar alma mekanizmamı hızlandırmıştı.Hemen karşı bayırın yamacındaki
diğerlerine göre büyükce duran çalılık dikkatimi çekti. O tarafa giden patikanın şeklini kafama
kazıyarak patikaya en uygun girişi planlayıp o tarafa yöneldim. Engimden indiğim hızla yolu
geçip bayıra sarınca bastığım taşın ters dönmesi ile geriye doğru savrulmaktan son anda
koymuş olduğum elim ile geriye yuvarlanmayı önlemiş olsam da yüzü koyun yere yapışıp
seksen doksan santim geriye kaydım. Koşmaktan ve yüksek adrenalinden kesilmiş olan
nefesimi dinlendirmeyi istesem de yere ilk koyduğum elimin sızlaması kendime getirdi.
Geriye dönüp oturup elime baktığımda taşların elimin üst derisini kaldırdığını ve toprağa
bulanan elimden kan tomurcuklarının dışarıya çıkmaya çalıştığını gördüm. Elimi göğsüme
doğru silip yüz hizama getirip üfleyerek yanan sızının ve toprak parçalarının avuç içimden
gitmesini uğraştım.


Okumaya devam →

Öykü

UYDU TOSLAŞMASI

Hay böyle saate de saatin alarmına da…Kafamı yastıktan kaldırmaya çalışsamda yatak
yapışkan otu olup,sarıp sarmalamış bırakmıyor. Kapalı radyoymuşum da şimdi off dan on’a
getirilmişim. Afrika’nın tüm kabileleri kafamın içine toplanmış birbirleriyle yarışırcasına en
kötü ezgileri çalıp,başımı çatlatırcasına tepiniyorlar.Başım çatılıyor.Parmağımı kıpırtacak
dermanım yok.Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki;sormayın. Kurulmuş saat halden anlar
mı? Kalk diye alarm kendini yırtmakta diretiyor. Değil kalkmak başımın içerisinde fırtınalar
koparan alarmın sesini kesmek için ertele düğmesini basmaya güc bulamıyorum. Bu ne
kadar devam etti bilemiyorum; birden içimden kopan bir öfke fırtınası beni komidinin
üzerinde kendini yırtan saate savurdu.Değil alarmı kapatmak saati kablolarıyla beraber çekip
diğer taraftaki duvara fırlattım.Tam bir ege şivesi ile dilime gelen tüm küfürleri saatin
arkasından katıksız yolladım

Okumaya devam →

Öykü

SIĞIRCIKLAR

2011 Libya nın son devlet başkanı Kaddafi’nin ölümünden tam bir düzine yıl geçmiş
olmasına rağmen; savaşan iki taraf ne birbirine üstünlüğünü kabul ettirebilmişler ne de
çatışmalardan harap olan ülkede barış sağlanabilmişti.Ülke başsızlığa düşmeye görsün
iktidarın o muhteşem gücünün cazibesi en antimilitarist insanları bile cezbeder. Bundan gayri
o gücü ele geçirebilmek için her yol mübahtır. Amaca ulaşmak için ne yapılması gerekirse
hunharca yapılır. Acımasızca,gaddarca. İnsan hayatını hice sayarak. Ülke açlıktan, susuzluktan can çekişirken gencecik insanların bedenlerini ekmek ,kanını su diye ortalığa saçarlar.

Okumaya devam →