Öykü

KAÇIŞ

Taburdan firar edeli çok geçmeden tepeyi kestirmeden aşmayı başarmıştım. Dikine
koşmaktan ve adrenalin yoğunluğundan nefesim kesilmişti. Bayır aşağı koşarken ne kadar
nefesimi düzeltmeye çalışsam da hala nefes almakta zorlanıyordum.Korku algı aralıklarımı
açmış,panik karar alma mekanizmamı hızlandırmıştı.Hemen karşı bayırın yamacındaki
diğerlerine göre büyükce duran çalılık dikkatimi çekti. O tarafa giden patikanın şeklini kafama
kazıyarak patikaya en uygun girişi planlayıp o tarafa yöneldim. Engimden indiğim hızla yolu
geçip bayıra sarınca bastığım taşın ters dönmesi ile geriye doğru savrulmaktan son anda
koymuş olduğum elim ile geriye yuvarlanmayı önlemiş olsam da yüzü koyun yere yapışıp
seksen doksan santim geriye kaydım. Koşmaktan ve yüksek adrenalinden kesilmiş olan
nefesimi dinlendirmeyi istesem de yere ilk koyduğum elimin sızlaması kendime getirdi.
Geriye dönüp oturup elime baktığımda taşların elimin üst derisini kaldırdığını ve toprağa
bulanan elimden kan tomurcuklarının dışarıya çıkmaya çalıştığını gördüm. Elimi göğsüme
doğru silip yüz hizama getirip üfleyerek yanan sızının ve toprak parçalarının avuç içimden
gitmesini uğraştım.


Elimi yan tarafta sallasam da sızısından kavrulmasının geçmeyeceğini
anladım. Elimle uğraşırken bir an peşimdekiler aklıma gelince elimin acısını unutuverdim.
Arayı açmış olsam da fazla değildi. Hele bir de dron uçururdularsa yerimi tespit etmeleri
fazla uzun sürmezdi. Son bir kez elime baktım ve kalkmak için ileri doğru hamlemi yaptım.
Bayıra sardım. Patikaya çıktığımda hedeflemiş olduğum ağaçta durmaktan da vazgeçtim.
Düşmemde kaybettiğim zaman nefesimi düzenlemem için yetmişti. Kaybedecek bir dakikam
bile yoktu. Yerimi tespit etmeden, tepeye ulaşmam gerekiyordu. Oradan tüm vadiyi görebilir
peşimdekilerin ne yapmayı planladıklarını tespit edebilirdim. Eğer drone uçuracak olurlarsa
onlar yerimi tespit etmeden saklanmak için bir yol bulabilirdim.
Bayır yukarı patikada tırmandıkça zorlanıyor,derin nefeslerle kalp ritmimi düzenlemeye
çalışıyordum.Ara sıra ardıma aşağıya bakıyordum. Vadide bir hareket görmeyince kurtulma
ümidim yeşeriyordu.
Yemiştim bir halt da artık geri dönüş için çok geçti. Bir yanım keşke dese de diğer yanım
yüzbaşıya küfür edip keşke gebertseydim diyordu. Dıştan fiziksel içten ise duygu
harmanlarının ortasında dövenlerle eziliyordum.
Tepeye çok az kalmıştı. Tekrardan kontrol için geriye döndüğümde vadinin sağ tarafındaki
yoldan iki askeri jeep in art arda vadiye doğru indiğini görünce olmayan nefesim adeta
hepten kesildi.Heyecandan tavan yapan adrelenimin kulaklarımı zonklatarak dışarıya
çıkmaya çalıştığını hissettim. Bir an içimde belki henüz görmemişlerdir diye zayıf bir ümit
yeşerdi. Korku ve panik bombardımanın etkisine giren vücudum ne nefese ne de yorgunluğa
aldırdı. Tüm gücümle yukarı doğru hamlemi yaptım.Altı üstü elli altmış metre kalmıştı.
Tepenin diğer tarafına kendimi atabilirsem onların görme alanından çıkmış olacaktım. Kesin
diğer karakollara da haber vermişlerdir. Bizimkiler yakalamasın da diğerlerinin yakalamasına
razıyım. Zirveye çıkmamla beraber tepenin diğer tarafına geçer geçmez kendimi yüz üstü
yere bıraktım. Öylesine korkuyordum ki anlatamam.Yattığım yerde boşlukta vadideki
yaklaşan araçların seslerini duymaya çalışıyordum.
Gökyüzü bu sonbahar gününde ne kadarda berraktı. Bir iki kar beyazı bulut kümesi
birbirlerinden ayrılıp kümelenmiş öylesine boş boş dolaşmaya çıkmışlar. Belli ki hallerinden
memnunlar hiç hareket etmeyip öylesine duruyorlar. Güneş harika. Dağın serinliğinde
tanrıya bu kadar yakın olmak bir an içimi nereden geldiğini anlamadığım bir huzur
dolamasına neden oldu. Derin derin nefes alıyor yerinden çıkıverecekmiş gibi kulaklarımı
zonklatan kalbimin ritminin kendine gelmesini bekliyorum. Duyduğum tek ses vadideki
yaklaşan araçların belirli belirsiz motor lastik sesleri. Bir an elim aklıma gelince elime baktım
avcumun içinde akan kan toprak parcacıklarına harç haline getirmiş. Babamın evimizden
bahsederken bu evin harcını kan ve terle kardık demesi aklıma geldi. Elim hala sızlayıp
yanıyor. Bir ümit sıkı bir üfürük atınca avcumun içinde bir boka benzemeyen kırmızı bir ebru
resmi belirdi. Bir iki deneme yapsam da kan ve toprak çamuru şekil değiştirse de
avucumdam gitmeyeceğini anladım. Temizlenmeye ve pansumana ihtiyacı vardı. Bir an
belirli belirsiz duyduğum araçların sesinin duyulmadığını farkedince hemen ardıma dönüp
tepeye doğru sindiğim yerden iki metre kadar sürünüp kafamı zirveden aşağıya kaldırdım.
Yanılmamışım. Haki kamufulajlı iki jeep benim bayıra tırmanırken kayıp düştüğüm yerde art
arda durmuşlardı. Yüzbaşıyı görünce tüm tüylerim diken diken oluverdi. Şerefsiz demek
kimseyi bırakmamış peşimden kendisi gelmişti. Şimdi boku yedim diye düşündüm. Hemen
kaçsam. Nereye kaçacağım ki. Mümkün değil cehenneme gitsem bu adam peşimi
bırakmaz. Hele az ileride çömelerek birşeyler yapan askeri görünce içim bir kez daha cız
etti. Etrafındaki askerlerin pozisyonlarından anlaşılıyor ki diz çöken asker dronu hazırlıyordu.
İlk jeep in önündeki askerin elinde dürbün benim olduğum tarafa baktığını görünce bir an
bacaklarımın bağı çözülüverdi. Hemen başımı öne eğip küçüldüm. Acaba beni görmüş
müdür? Boku yedin oğlum Armağan dedim. Yolun sonu. Tüm cesaretimi toplayıp tekrardan
aşağıdaki gruba bakınca dronun havalandırmak üzere ileri konulduğunu ve askerin o da
Samsunlu ibrahim onbaşının dronu havalandırmak için pozisyon aldığını farkettim. Dürbünlü
uzmana baktığımda Adil uzmanın benim tarafa değilde az ilerdeki bulunduğum tepeye göre
daha az yüksekliği olan tepeye doğru baktığını görünce içimde tekrardan bir ümit bombası
patladı. Gözümü ayırmadan Adil uzmana baktığımda dürbünü yay gibi hareket ettiğini
gördüm. Demek ki beni görmemişler,şuan nerede olduğum hakkında bir fikirleri yok.
Muhtemelen yoldan ayrılarak bayıra patikaya yönelip düştüğüm yeri hörmüşler. İzlerden
oradan bayıra yöneldiğimi tahmin edip orda durmuşlar. Zaten yüzbaşı kaçın kurası. Adam
askeri deha. Hayatı neredeyse dağlarda terörist avlamakla geçmiş. Geride bıraktığım
izlerden oradan geçtiğimi hemen çözmüştür. Şimdi dronla da nerede olduğumu tespit etmesi
an meselesi. Kaçsam mümkün değil görünürüm. En iyisi saklanmak . Hemen vücudumu az
aşağıya kaydırarak sağa sola bakarak saklanacak bir yer arıyorum; da ne mümkün. Çakıl
taşı gibi taşlardan oluşan tepenin zirvesindeyim. Ne bir ağaç ne,çalılık var. Ot bile yok. Yassı
toprağa yapışık kayalar var ,kimisi de dik. Altına içine girilebilecek hiçbir yer yok. Zaten dron
da termal kamera da vardır. Geri sayım çoktan başladı.Sağa sola bakıyorum. Bir ümit bir
çıkar yol bulmaya çalışıyorum. Aşağı bayır aşağı koşsam mutlaka toz duman çıkar dron
anında beni tespit eder. Dere yatağında saklanacak mutlak bir hendek bir şeyler bulabilirim
de ona vakit yok. Taşlardan kendime diri diri gömsem taşların aralıklarından termal yine
farkeder. Kendine gelen nefesim bu seferde ümitsizlikten kalp ritmim delirdi. Soluk almaya
korkuyorum. Her an başımın üzerinde dron beliriverip sobe diye bağıracak mış gibi geliyor.
Elli altmış metre ileride iki taşın birbirin üzerine kayarak arada bir boşluk gibi durduklarını
görünce acaba dedim? İki taşın arasına sığabilirmiyim? Hemen diz üstü yan yan sürünerek
kayaların olduğu yere yaklaşıp alttaki kayayı inceliyorum. İki taşın arasına girmek benim gibi
zayıf sayılacak birisi için bile mümkün değil. Diğer tarafa dolandım ,orası daha da dar. Artık
tüm umudumu kaybetmiş ve başıma gelecekleri peşinen kabul etmiş durumdayım.
Ne yapacaklar? Öldürecek değiller ya… Öldürmekten beter edeceklerine eminim. Puşt
yüzbaşı. Hep onun yüzünden. Dövsün razıyım da sövmesin. Öldüresiye dövsün inanın şu
kadarcık umrumda değil. Lakin herifin ağzı pis. Nereye gideceğini umursamadan gelişine
basıyor gayarı. Hele hele bu sefer askerliğimi kesin yakar. Şafak Muğla derken şimdi
yeniden başa sarıp Adana dan başlamak… Hele hele benim gibi iki sürgün yemiş birisi için
bu sittin sene asker ocağına odun olacağım anlamına geliyordu. Keşke elim kırılsaydı da
herife vurmasaydım. Kafamı sikeyim. Kalp atışlarımla atar damarlarımın duvarlarını hücum
eden kanımın uğultusu kulağıma vurunca bir an dronun geldiğini sanmamla bacaklarımın
titrediğini hissedip üstteki kayanın üstüne çönüverdim. Kendimi kocaman bir labirentin son
odasında,bataklıkta debelendikçe batmış artık çamurlar kafamı geriye kaldırmasam ağzıma
burnuma doluvercekmiş gibi hissediyorum. Kafamı öne eğmiş başıma gelecekleri peşinen
kabullenmişken” pışt” diye bir ses duydum. Önce anlamdıramadım. Duyduğum ses her an
duymayı beklediğim dronun sesine benzemiyordu. Oysa sinek vızıltısı gibi olmalıydı.” Pıst “
diye aynı sesi duyunca sese doğru hızla döndüm. Yakalandım mı diyecektim ki; kimseyi
göremeyince ayağa kalkmıştım ki” Pıst pıst” diye daha belirgin duyunca sesin geldiği yere
aşağıya toprağa bakınca yerde bana doğrultulmuş namluyu gördüm. Namlu bir iki az havaya
doğru inip kalkınca keleş… Namluyu takip edince dipçiğin ardında ne olduğu belli olmayan
bir gerginin altından bir çift gözle karşı karşıya geliverdim. Az dikkatli bakınca toprağın
şekliyle kamufle olmuş poşunun içinden bir çift yeşil yeşil gözle göz göze geldim. Şaşkınlık
denizine debelenirken
_ Gel bu tarafa,kımıldarsan yakarın diye fısıltıyla karışık yöre halkının aksanında kısık ama
bir o kadar kısa ve keskin emirle karşılaşıverdim. Bende tepki göreneyince
_ Gel bu tarafa diye emiri tekrarlandı.Şaşkınlık denizinden çıkamıyordum.
_ Gerizekalı gel bu tarafa,sıktıracaksın şimdi diye tekrar edince istemsizce ellerimi kaldırıp
_ Silahsızım dedim
_ Sana bu tarafa gel diyorum,indir ellerini,çabuk ol diye kısık ama etkili emrini tekrarlayınca
ona doğru yöneldim.
_ Ateş etme,silahım yok,teslim oluyorum dedim
_ Aptal. Olmadığını biliyorum buraya gel diyorum. niye anlamıyorsun diye tekrarladı. Ona
baktığımı görünce sol eliyle üzerindeki kamufle örtüyü kaldırınca bedenini gördüm. Yerde
yüzükoyun yatmış poşulu bir terörist sağ eli keleş’in tetiğinde kendisine gitmemi ve örtünün
altına girmemi istiyordu.
_ Gerizekalı çabuk ol. Dron geliyor.Sesi duymuyor musun? deyince sinek vızıltısını bende
duyar gibi oldum. Bu son söz bataklıkta batmakta olan bana uzatılan cankurtaran dalıydı.
Hemen ona doğru koşup örtünün altına kendimi balıklama atmamla kamufle bezinin üzerime
örtülmesi bir oldu. Aynı anda karnımda bir sopanın dürtmesini hissetim. Bu şüphesiz sopa
değil keleş’in soğuk namlusuydu.
_ Gerizekalı toz kaldırdın,ne diye balıklama atlıyorsun. Kımıldarsan yakarım bilesin. Şimdi
nefes bile alma dedi. Ben ise çoktan tam siper konumuna geçmiştim. Acemi birliğinde
öğrettikleri gibi iki elim boynuma sarıp ensemde kenetlenmiş yüzümü toprağa gömmüştüm.
Yanımdaki poşulu
_ Dron geliyor sakın kımıldama,nefes bile alma dedi kısık sesiyle.Ne nefesi ben çoktan
vücudumu kilitlemiştim. Engel olamadığım tek şey kalbimin gümbür gümbür atmasıydı.
Poşulu doğru söylüyordu. Tiz bir mekanik sinek vızıltısı artık çok belirgindi.Git gide
yaklaştı.Ses bir süre neredeyse tam üstümüzde durdu, sonra gitgide uzaklaştı.Duyulmaz
olunca
_ Sakın kımıldama aynen yat yattığın yerde dedi.Ben korkudan ne yapabilirdim ki? Ne kadar
bekledik bilmiyorum. Bir an
_ Tamam dron gitti çıkabiliriz dedim
_ Kımıldama yakarım cevabını tak diye yapıştırdı. Yine on, on beş dakika sonra
_ Tamam işte neredeyse bir saat oldu. Gittiler dedim. Yıne fısıldayarak
_ Sen ne gerizekalısın. Kımıldama diyorum sana,geberttireceksin kendini dedi. Yaklaşık
yarım saat sonra
_ Kollarım uyuştu
_ Ölmezsin kımıldama deyip keleşin namlusunu az daha bastırdı. Namlu deyip geçmeyin.
Hakikatten ne soğuk mübarek insanın kanını donduruyor. Orada olan damarları kan es geçip
çevresinden dolanıyor. Takriben on onbeş dakika sonra artık dayanacak gücüm kalmadı
_ Ya kolumu hissetmiyorum. Artık dayanacak gücüm kalmadı deyince kürtce anlamadığım
bir şeyler mırıldandı. Kanımca yedi sülaleme bir gidip gelmiş gibi hissettim.
_ Tamam. Sana ne diyorsam ona göre davran dedi
_ Tamam dedim
_ Şimdi yavaş yavaş hiç üstümüzdeki örtüyü kımıldatmadan kollarını yana indir dedi.İlk
hareketimle
_ Yavaş dedim gerizekalı.
_ Yavaş yapıyorum daha ne kadar yavaş yapayım dememle namlu ile bir daha dürtü.
_ Kolunu on dakikada yana atacakmış gibi hareket ettir dedi
_ On dakika mı?
_ Konuşma. Dediğimi yap dedi.
_ Tamam deyip aynen dediği gibi yaptım. On dakika sonra
_ Bak isteyince oluyormuş değil mi?diye sorunca.
_ Dron yok ki dedim
_ Nerden biliyorsun?
_ Hani ses duyulmuyor deyince
_ Menzilini biliyor da mı konuşuyorsun diye sorunca
_ Yani dedim
_ Kımıldama. Sana ne diyorsam onu yap dedi.
_ Tamam dedim. Sonra ne kadar geçti bilmiyorum.Aslında bugünkü onca yaşadığım
hareketten sonra bu durağanlık , tıp oynamak bana iyi gelmişti.
Aslında yanımdaki bu poşuluyu yakalayıp tabura götürsem bırakın ceza almayı kahraman
olmayı bile garantileyebilirdim.Kesin madalya bile verirlerdi. Silahsız sen kalk tek başına
dağa çık ve çıblak elle bir teröristi yakala getir. Hani firarı saymazsak tam medyalık bir
konuydu. Belki adımı manşete bile taşırlardı. Lakin şu böğrüme dayanan namlu yok mu?
Sıkıysa bir dene diyordu. İşkembeni aha bu zirveye yayıveririm. Ben yine de bir fırsatını
kolluyorum . Hani olur ya; olmaz, olmaz derler bir açık bana yeterdi. Zaten kız keçi gibi
kokuyordu. Allahım bu ne koku. Kız… Ben hayal alemimde kahramanlık hikayeleri yazayım
aslında gerçekte olan bir kız terörist tarafından esir alınmıştım. Ne derse yapmaktan başka
çeremin olmadığı; karı koca gibi yan yana dağın zirvesinde neydiği belirsiz kamuflaj örtünün
altında yatıyorduk.
Kız ya belki merhamet eder de sıkmaz diye aklımdan geçirdim. Başına sıkmaz. Çılkımı bile
çıkarır. Örgütte çoğu keskin nişancının kız olduğunu duymuştum. Kesin bu da onlardan birisi.
Yoksa bu dağın başında tek başına ne bok yiyor. Şansıma seveyim çölde kutup ayısını
bulurum diye içimden geçirdim. Ulan yüzbaşı hepsi de senin yüzünden.Ne kadar zaman
geçti bilmiyorum. Vücudumun her yeri tutulmuş halde. Derken dalmışım.Artık ne kadar
geçindirdim bilmiyorum bir dürtmeyle uyanıp dürtmenin geldiği tarafa kafamı çevirince
;yemyeşil iki gözle karşı karşıya geliverdim.
_ Gerizekalı.Sen ne aptal çıktın derken; Ben ise poşunun altından bana bakan alev alev
yanan gözlere bakıyorum.Nerdeyim? Ne yapıyorum? Kimim … Boşlukta el yordamı ararken
sağ karnıma bir dürtme daha yiyince herşey bir anda yerli yerine oturuverdi.Birşey
diyecektim
_ Kımıldayıp durma gerizekalı. Horlamak da ne ya?
_ Ne horlaması diye sordum
_ Ne horlaması olacak. Az önce pancar motoru gibi ötüyordun. Sesini takip etseler şıp diye
bulurlar. Gerizekalı dedi
_ Uyudum mu ki horlayayım diye sordum
_ Konuşma.Kes sesini.Eğer bir daha kımıldarsan acımam sıkarım ona göre dedi. Artık göz
gözeyiz. Ne yalan söyleyeyim kızın güzel gözleri var. Yemyeşil sanki az da elaya
kayıyor.Ben Kürtlerin gözleri genelde siyah veya kahverengi olur diye bilirdim.Lakin benim
teröristim ki ela yeşil karışımı.Şans işte. Bunları düşününce istemsizce az bir gülümsemişim
_ Gerizekalı. Aptal mısın sen, ne diye sırıtıyorsun?
_ Sırıtmıyorum.
_ Sırıtıyorsun.
_ Sırıtmıyorum.
_ Kapa çeneni . Ben izin vermeden daha da konuşma dedi. Aslında sıkıysa konuş diyordu
veya ben o izlenimi aldım. Yüzünü görmüyordum ama sesinden henüz yirmili yaşlarda
olduğunu tahmin ettim. Boyu da boyum kadar gözüküyordu. Ayaklarının nereden başladığını
göremesem de gözü gözümün hizasındaydı. Örtünün altında böğründe bir keleş namlusu
keçi gibi kokan güzel gözlü bir kız. Üstelik o olmasaydı şu anda yüzbaşının dayak
antremanındaydım. Kesin adam boks torbası olarak beni kullanıyordu. Bittim dediğim anda
bu poşulu kız da nereden çıkmıştı…İyiki de çıkmıştı. İyide ya beni öldürürse… Bir an içim cız
ediverdi. Fikri bile zikrinden beterdi.Gözlerine baktım. Valla güzel gözler. Yok ya bu gözlerin
sahibi öyle bir şey yapmaz. Örgütteki keskin nişancı kızlar aklıma gelince…kesin öldürür.
Ülen ölürsem de bu gözlerin sahibinden öleyim diye düşününce.Kız haklı. Ben harbi
gerizekalıyım.Öldükten sonra kimin öldürdüğünün ne önemi var ki?
_ Öldürecek misin beni ? diye istemsizce sorunca
_ He. Eğer biraz daha konuşursan hiç şüphen olmasın dedi
_ Niye ki diye sordum
_ Sen asker ben gerillayım salak. Bundan daha geçerli bir neden olur mu?
_ Öldüreceksen ne diye peşimden gelenlerden beni kurtardın? diye sorunca
_ Gerizekalı senin için değil, kendimi korumak için kurtardım.
_ Seninle ne ilgisi var ki? diye sorunca
_ Sen kıçına taktığın dron ile başka yer yokmuş gibi gel yamacıma; kurtarmayıp ne
yapsaydım ki?Seni almaya geldiklerinde beni de bulacaklardı.
_ Yani dedim.
_ Yaniymiş.
_ Lakin ben seni görmedim.
_ Herkes senin gibi gerizekalı değil.
_ Diyorsun
_ Sus diyorum. Sus. Bak susup kıpraşmazsan başına birşey gelmez.
_ Vurmazsın yani
_ Vurmam.Sen yeterki sus.
_ Tamam daha da konuşmayacağım dedim
_ İyi edersin. Sağlığın için diyede eklemesini yaptı.Sustum. Geçmeyen dakikalar,saat oldu.
yan yana yatıyoruz. Göz göze bakışıyoruz. Gözlerinden başka bir şeyini göremediğim için
mimiklerinden birşey yakalayamıyorum. Ben utanıyor gözümü kapatıyorum. Elin kızıyla ne
kadar gözgöze bakışabilirsin ki? Gözümü açtığımda nasıl bıraktıysam aynen öyle
buluyorum. Tek fark. En küçük şekil değişikliğinde böğrüme batan böğrümle bütünleşip yek
vücut olmuş keleş namlusu.
Saatlerdir öylece duruyoruz. Konuşmayacağım dedim ama ne kadar böyle kalacağımızı
öğrenmezsem artık meraktan çatlayacağım.
_ Daha ne kadar böyle kalacağız diye sordum.
_ Karanlık basana kadar dedi.
_ Ho ha dedim .Ben sabah iştimasınından sonra kuşluk vakti kaçtım. Nasıl geceye kadar
böyle kalacağız diye düşünüyordum ki
_ Hayrola evde çocuğun mu bekliyor.işe mi gideceksin yoksa düğüne falan mı davetlisin
diye sordu.
_ Yok da. Dron gideli saatler oldu. Daha neden çekiniyorsun onu anlamadım dedim.
_ Sen kaç aylık askersin diye sordu
_ Uzun dönem. Altı aylık dedim.
_ Anlamıştım zaten.Çaylaksın yani
_ Ne çaylaklığı kızım şafak 48 Muğla deyince; ilk kez gözlerinin az bir kısıldığını farkettim.
Galiba söylediğim şey hoşuna gitmiş olacak ki gülmesinden dolayı gözleri az bir kısıldı.Bir
şey demeyince
_ Ne o hoşuna gitti herhal diye sordum.
_ He hem de çok dedi imalı imalı
_ Nerelisin sen? diye sordu
_ Denizliliyim. Sen nerelisin? diye sorunca
_ Soruları ben sorarım dedi.
_ İyi canım. Vakit geçsin babında dedim. Niye gitmek için akşama bekliyoruz ki diye sordum
_ Canım öyle istiyor.Şimdi kapa çeneni diye de ekledi. Neyse uzatmayayım akşam olup hava
kararana kadar biz kamuflaj örtüsünün altında bekledik.Karanlık basınca artık yeşil gözleri
görmez oldum. Namlu hala böğrümde.Burnum az çok keçi kokusuna alışmıştı ki. Namlu ile
iki dürttü.
_ Pışt. Denizlili. Kalk sığınağa gideceğiz. Şimdi beni iyi dinle. Ben ne dersen onu
yapacaksın. En küçük ters bir hareketinde yakarım bilesin.Konuşma tonundan yeşil
gözlü,keci kokulu kızın hiç şakasının olmadığını anladım.
_ Tamam dedim.
_ Şimdi örtünün altından burnun dahi dışarı çıkmayacak şekilde secde eder gibi
toparlan.Yavaş hareket et. Gıdım gıdım.Dediğini yaptım. Kız da arkama geçti. Tüfeğin
namlusu ensemde.
_ Şimdi.Dizinin üzerinde yavaş yavaş emekle.Saat iki yönüne doğru. Hani iki taş vardı ya o
taşların az ilerisindeki sivri taşa kadar emekle dedi .Kız ardımda direktiflerini aynen yaptım.
Sivri taşa gelince üzerimizdeki örtünün bir kısmını taşın üzerine atınca örtü çadır gibi
oldu.Beni taşa yapıştırıp ayaklarımın ardında bir şeyler yaptı.Ayak bileklerimde bir kapak
hissettim.
_ Geriye dön. Hemen ardında kapak var. Üstünden adımını yavaşca atacaksın dedi.Ayağımı
kaldırınca eliyle ayağımı tutup biraz aşağı bir basamağa bastırdığını hissettim.
_ Ağaç merdiven.Yavaş yavaş aşağı ineceğiz. Unutma namlunun ucundasın ona göre
hareket et dedi. İki ,üç derken sekiz on basamaklı ağaç merdivenden indik. Bana durmaz ne
yapmam gerektiğinin komutlarını veriyor. En son duvarın yanında durmamı istedi. Cılız bir
lamba yaktı. Tekrardan merdivenden çıkıp sığınağın çıkış kapağını kapatıp aşağı indi.Bir
lüks yakınca bulunduğumuz yer ortaya çıkıverdi. Bir mağaradaydık. Olsa olsa üç e dört on iki
metrekare civarı bir sığınak taydık.
Gözüm hemen yeşil gözlü poşuluya gitti. Giymiş olduğu kürt geleneksel örgütün üniforma
gibi kullandığı kıyafetlerin içinde bile çelimsizliği her halinden belli oluyordu. Benden beş altı
santim kısa bir yetmiş civarları bir kız.Hareket edince yürümekte zorlandığını farkettim.
Topaldı.Zor yürüyordu. Bir an ümitlendim. “Ben bu topal çiroz kızı havada karada yerim”
dedim. Elindeki keleşi aldım mı,değil üç sütuna manşet teskeremi bile alırım diye
düşündüm.Lakin mendebur yürümekte o kadar zorlanmasına rağmen elindeki keleşin
namlusunu santim kaydırmıyordu. Namlu hep karşımdaydı. O hareket ediyor ama sanki
namlu ben mıklatısmışımda bana bağlanmış gibi hareket ediyordu.
_ Ne sırıtıyorsun yine? diye sordu.
_ Ne sırıtması? diye soruyu soruyla cevap verdim.
_ Şimdi diyorsun ki,çelimsiz kızı ben etkisiz hale getirir kaçarım… Denemesi bedava.Sonuç
ölüm.Sen bilirsin dedi. Kızın dediklerini inanamadım. Sanki bu topal poşulu aklımı okumuştu.
Pek beceremesem de hemen inkar ettim.
_ Yok artık. Onuda nerden çıkardın? diye sordum. Lakin o beni dinlemiyordu. Yan yan zorla
hareket etsede bir şeyler arıyordu. Aradığını bulunca ne aradığını anladım. Çırt çırt
arıyormuş. Hemde kocaman. Başıma geleceği anladım. Bir iki deneme ile çırt çırtı deliğinden
geçirmeyi becerdi.Halka olan çırt çırtı göstererek
_ Şimdi diz çöküp bu halkadan iki elin geçirip ağzınla da bak şu uzantıdan sıkacaksın.Lakin
önce şu ipi ayaklarının etrafında çevirip bağla bakalım. Önce ayaklarımı poşulunun gözetim
ve direktifleri eşliğinde bağladım.Çırtçırtlardan ellerimi geçirip ağzımla dediği gibi sıkınca tam
anlamıyla kilitlenmiştim. Poşulu oturmamı söyledi oturdum. Yine namlu bana çevrili tek eliyle
önce ayaklarımı sonra elimi kontrol etti. Sonra yere yatmamı emretti. Yattım. Başka bir iple
önce ellerimi tekrardan bağlayıp ipi duvarda çakılı halkalı bir demire bağlayınca artık
kurbanlık koyundan daha beter bağlı konumdaydım. Kız fena çıkmıştı. Ben açığını
arayadurayım… Ne açığı? Kız işinin ehliydi. Tekrardan şansıma sıçayım diye içimden
geçirdim.Şimdi değil poşuluyu etkisiz hale getirmek kımıldayacak yerim kalmamıştı. Keçi
kokusu boğuk ,havasız oksijensiz toprak kokusuna karışmış yemek,lağım,is kokuları
karışımına bırakmıştı.
Kız benimle işini bitirdikten sonra keleşi hemen yanındaki duvara dayayıp poşuyu çıkarmaya
yöneldi. Beni bir merak sardı ki sormayın. Şimdi o poşunun altından ne çıkacak. Gözleri gibi
bir afetin çıkmasını çok arzular buldum kendimi. Kız mavi bir bidonun üstüne oturmuş acele
etmeden poşusunu çıkarıyor. Poşuyu keleşin yanına bıraktı. Al sana afeti devran. Daha çok
beklersin. Saç,baş darmadağın ,yarısı kafasına yapışmış bir kısmı Hasan dağına diğer kısmı
Hüseyin dağına bakan kıvırcık tahriben belki aylardır hiç yıkanmamış,yağında çift sarılı
yumurta kırsan olacak garib bir şey… Saçını elleri ile sağdan solda dürte çeke bir
düzeltmeye çalıştı. Kadın işte sanki tek derdi oymuş gibi uğraştı da uğraştı. Sonra o garip
şalvar gibi pantalonun sağ paçalarını yukarı doğru sıvamaya başlayınca kirli sargı bezleri ile
sarılmış ayağını gördüm. Kızın yüzünden çok acı çektiği belliydi. Bir iki ovalama yapsa da
yüzü acıdan şekilden şekile giriyordu. Sonra başını iki eline alıp yaptığından yorulmuş da
bitkin düşmüş gibi öylece hareketsiz kaldı. Sonra birden kalktı. Hemen az ilerisindeki mavi
brandayı kaldırıp brandanın ardında kayboldu. O zaman anladım ki içinde bulunduğumuz
sığınağın başka odasıda varmış.
Etrafı inceliyorum. Duvara iliştirilmiş örgütün bayrağı,muhtemelen örgütün lider
kadrolarından aynı bayrağın önünde vermiş oldukları iki resim. Üst üste konulmuş dört tane
un çuvalı. Seyyar tekli piknik tüpü iki tane. En az sekiz on tane sarı kapaklı plastik
kavanozlar. Üst üste dürülüp katarlanmış eski yatak ve battaniyeler. Duvarın bir kısmına
gerilmiş naylon. Hemen naylonun önüne iki sıra halinde dizilmiş kitap ve broşürler.Üç tane
mavi bidon. Duvara merdiven gibi oyulmuş basamaklara konulmuş kap kacaklar,tencere
tavalar. Birtane üç ayaklı sacın üstünde saç hemen yanında katar edilmiş üç sıra odun.
Yerde serili kirli kilim. Her şey çok kötü gözüküyordu. Poşulu kızın keçi gibi kokmasından
daha normal bir şey olamaz diye düşünürken,poşulu, poşusuz koltuk altında el yapımı bir
asa ile odaya girdi. Elinde bir maşrufa var.Yaklaştı
_ Susadın mı? diye sordu. Başımı evet der gibi sallayınca koltuk asasını yaslana,topallaya
karşıma kadar gelip maşrufayı yukardan bana uzattı. O zaman kızın tam yüzünü görme
imkanım oldu. Suyu içerken de gözümü baktığım o kirli yüzden hiç ayıramadım.
Kız aynen benim yaşlarımdaydı. Zayıf hem de çok zayıftı. Zayıflıktan kamburu çıkmış o bol
elbise üzerinde emaneten bile durmuyordu. Beline bağlamış olduğu kuşağı çıkarınca
zayıflığı daha da belirginleşmişti. Çenesi az bir öne doğru gibiydi.Uzun kemerli burnu dikkak
çekip ben buradayım diyordu.Suratı bir avuç kadardı. Saçlarını taradığı gözümden kaçmadı.
Kıvırcık saçlıydı .Saçlarını ortadan ayırmaya çalışmış görünüşte pek de başarılı olduğu
söylenemezdi. Saçlarda kendisi gibi iskankardı. Yaydığı o kötü kokuyu iki adım öteden bile
alabiliyordum.
_ Teşekkür ederim dedim birşey demeden geri gitti.Bir daha gelmedi. Uyumuşum. Kabuslar
içinde bir gece geçirdim. Yüzbaşı bir yandan yüzü poşulular diğer taraftan geceyi gece ettim.
Burda sabah akşam diye bir kavram yok. Artık ne zamansa birisinin dürtmesi ile uyandım.
Annem hep gamsız olduğumdan şikayet eder “ dünya üstüne gelse üşengicinden dönüp
bakmazsın ne tarafa kaçayım diye” derdi.
_ Denizli li bu ne rahatlık. Saat kaç oldu, bu neyin uykusu? diye sordu.Doğrulmaya çalışsam
da o işin hiç de o kadar kolay olmadığını anladım. Tutulmayan ağrımayan hiçbir yanım yok.
_ Saat kaç diye sorunca
_ Hayrola randevun mu var ? diye karşı soru ile karşılaştım
_ Yo deyince az bir tebessümle
_ Gerizekalı dediğini duydum. Dişleri gayet bakımlıydı. Vücudu görünüşü, ile çelişiyordu.
Gözler ve dişler okey gerisi goyver gitsin. Düşüncelerimi irdeleyince kız haklı ben hakikaten
gerizekalıyım diye düşündüm.Kız elinde sıcak üzeri yağ ve salça sürülmüş el yapımı bir
ekmekle geldi.
_ Otur,otur. Al bunları zıkkımlan dedi.
_ Teşekkür ederim dedim. Dürüm gibi sıcacık ekmeğin kokusu kızın ve sığınağın kokusunu
bastırdı.
_ Sen yemiyor musun ? diye sorunca
_ Sen beni dert etme, yemene bak dedi.Otoriter tonlama ile doğu aksanı ile konuşuyordu.O
sıska vücuda böyle ototerlik hiç mi hiç yakışmıyordu. Kız tezatlıklar abidesiydi.Bidona
giderken gözüm poposuna kaydı.Bel bacak bağlantısı dümdüz. Sıfır beden. Belki de eksi
bir.Popo diye birşey neredeyse hiç yok.
_ Bana ne olacak? Niye getirip bağladın böyle koyun gibi diye sordum.
_ Esirimsin.
_ E…Esirlere ne yapıyor sunuz? diye sordum
_ Bekle,görürsün dedi ve başka bir şey demeden koltuk değneğine dayana dayana mavi
muşambanın altından kayboldu.
Tahriben İki gün boyunca aynı seramoni devam etti.Günde bir öğün yağlı salçalı ekmek ve
çok az su.Ağrımayan hiç bir tarafım yok. Adi, döşekler orada duruyor ama ben toprak
üzerinde yatıyorum.O kadar az ekmek ve su veriyor ki iki gün oldu değil büyük abdest küçük
abdestim bile gelmedi. Zaman kavramı biyolojik saatim çoktan uçtu gitti. Kızı günde yalnızca
bir kez görüyorum hepsi o kadar. Yalnız ağlama sesine benzer bir iki şeye şahit oldum. Eğer
kendi kendine konuşmuyorsa uykusunda konuşuyor.
Üçüncü günü yine yağlı ekmekten sonra diğer tarafa geçtikten sonra iki gündür incelediğim
bağlarımdan kurtulmak için çabalamaya başladım. Kız fena bağlamış. Ellerimdeki iple
başladım. İpi ısırdıkça ipin altındaki cırt cırt canımı yakıyor.Zaten bileklerim kırmızı mor
halkadan bir bilezikle çoktan kaplanmış. Köpek dişlerimi kullanmaya çalışıyorum. Ne kadar
uğraştım bilmiyorum da; kahpe nasıl bağladıysa zırnık oynatamadım.Kulaklarım radar olmuş
odayı dinliyor. İpleri inceledikçe gideceğim çözüm yolunu zihnime yazdım da bir basamak
ileri geçemiyorum ki yola devam edebileyim. Pes etmedim. Bu çirozu halledip buradan
kaçmam lazım. Dördüncü boğuma geldiğimde kan ter içinde kalmış inanılmaz susamıştım.
Ne kadar sürdü bilmiyorum ama iplerden kurtulmayı başardım. Şimdi cırt cırtı kesmeye
gelmişti. Yine keskin olan köpek dişlerim işini yaptı.Ondan da kurtulmayı başardım. İçimde
korku ve yakın olan zafer umudu harman olmuş dolanıyordu. Artık en küçük olmayan bir
tıkırtıyı bile kulak kabartır olmuştum. Ayaklarıma bağladığı iplerin boğumunu dişlerimi
kullanamadığım için açmak çok zordu. Tırnaklarımın gücü yetmiyordu. Bir iki boğum derken
özgürlüğüme en fazla iki boğum kalmıştı ki mavi brandanın ardından keleş’in kurma kolunun
düştüğü ses beynimin içerisinde dinamitler patlattı. Hayatta duyduğum en korkunç sesti.
Korku tüm vücudumu kilitledi. Kımıldayamıyorum. Her an gelecek bir kurşunu bekler gibiyim.
An işte bu an. En uzun en korkunç an. Hani anda yaşayacaksın felsefesi varya o an emin
olun bu an değildir. Kalbimin sesini duyabiliyorum. Hışıldıyarak açılan mavi brandanın sesi
adeta beyin zarımın yırtılan sesi gibiydi. Kız işi biliyordu. Kurma kolunu bir daha çekip
bırakınca istemsizce kendimi yere atıp,cenin pozisyonuna geliverdim. Şimdi,şimdi diye
içimden geçiriyordum. Gelecek kurşunu neremden yiyeceğim merakım vardı. Sonra
anlatımlardan kurşun bedene girdiğinde basıncın etkisiyle savrulsan da acı duyulmaz olduğu
konuşmaları aklıma gelince acaba kız sıktı mı diye düşündüm. Belki sıktı da tutukluk yaptı.
Yoksa ikinci kez ne diye bı-kurma kolunu çekip bıraksın ki. Bu da kesin sıkacak demekti ki…
_ Gerizekalı ne yaptığını zannediyorsun,nereye gideceksin? diye sorsada Ben cenin
pozisyonunda kalmaya devam ettim.
_ Hey sana diyorum gerizekalı, bana bak! diye bağırdı.Ben ise kımıldamadan bekliyordum ki
_ Denizlili hop bak eğer kafanı kaldırmazsan kurşun geliyor. Hop sana diyorum ! diye tekrar
edince sanki son seslenişinde sesi biraz değişti gülüyor gibi geldi.Ellerim havada ona doğru
dönünce mavi bidonun üzerine oturmuş eli tetikte bana bakarken buldum.
_ Tamam. Bak ateş etme. Konuşalım dedim bir ümit
_ Otur yerinden kalkma dedi.
_ Tamam,tamam. Oturuyorum dedim. Bir iki hareketle kızın karşısında ellerim havada
bacaklarım yay gibi oturuyorum. Gözüm bir an çözmeye çalıştığım bacaklarımdaki iplere
takıldı.Altı üstü iki boğum kalmıştı.Hay ben böyle şansın içine diye iç geçirdim.
_ Bakıyorum düğüm çözmeyle aran iyi.Oysa arap saçı düğümü yapmıştım nasıl oldu da
açabildin anlamadım dedi
_ Kızım ben Denizli liyim .Dokumacıyım. İşim bu dedim ardını önünü düşünmeden.
_ Demek dokumacısın
_ He ya.
_ Ne dokuyorsun?
_ Havlu,nevresim aklına ne gelirse her türlü kumaş dedim.
_ Ne diye kaçmaya çalışıyorsun. Gerizekalı mısın sen? Dışarda her yerde seni arıyorlar.
_ Arasınlar. Ölüm yok ya ucunda. Bol dayak,biraz disko,reset olmuş askerlik hepsi bu.
_ Yani kulağa pek de kötü gözükmüyor.Şimdi reset olmuş esirlikten başlıyoruz deyip iki dört
tane cırt cırtı elinde havaya kaldırıp halka olmuş cırt cırtların ortasından acı bir tebessüm attı.
Gözü cırt cırtları işaret ediyordu. Sanki bu durumdan zevk alıyor gibi bir hali vardı.Cırt
cırtların hazır halka halinde olması beni işkillendirdi.
_ Sen benim kacacağımı biliyor muydun? diye sordum.
_ He ya. Elbet biliyordum.
_ İyi de nerden gördün? diye sorunca yine o çok bilmişlik gülümsemesini yüzüne takıp
_ Orası sır.Gaipten kuşlar haber verdi dedi.
_ Yani benim bu düğümlerle sınavımı biliyordun öyle mi?
_ Başından beri deyince. Bana bir sinir geldi.Kan ter içindeydim. Saatlerdir hanımefendiye
gösteri yapmışım haberim yokmuş.
_ Şimdi bırak zevzekliği de tak şunları koluna deyip çırt çırt halkalarını bana doğru
lunaparkta çember atar gibi fırlattı. Sonra da keleşin namlusunu aşağı yukarı doğru indirip
kaldırarak
_ Daha da salak bir şey deneme,tüm haklarını kullandın. İlk şeyde zımbalarım ona göre.
Tamam mı gerizekalı diye sorunca
_ Tamam,tamam dedim. Tüm modum düşmüştü. Yavaşça cırcırları yerden alıp ağzımın
yardımıyla birini bileklerimden geçirip dişlerimle sıktım. İkincisine geçtiğimde
_ Bak bir tanesi bile bileklerimde kanlı halkalar oluşturdu bu dördü kangrene çevirir
desemde…
_ Adam gibi durursan bir bok olmaz.Tak diyorsam tak dedi.En gıcık olduğumda her
konuşmasında keleş’in namlusu ile işaret etmesi. Dörd cırt cırtı da bileklerimden
geçirdim.Yüzü koyun yere yat dedi.Yattım. Bacaklarımda ki ipi sağlamlaştırıp kayaya bağlı
ipin sağlamlığını kontrol etti.Namlu yie böğrümde. Geri dön dedi. Döndüm .Ellerimi uzatmamı
istedi. uzattım. iple yine arap düğümü dediği düğümü duble yaptı. Bir ara göz göze gelince
gülümsediği gözümden kaçmadı.
_ Amma sıktın dedim.
_ Ne yapayım dokumacı bey bunu sen istedin. Gerizekalı deyip kafasını tebessümle
sallayınca.
_ Adım Adem. Bana ikide bir gerizekalı demekten vazgeç. Ben gerizekalı falan da değilim
dedim.
_ O.. Adem ha.
_ He ya Adem. Seninki ne?
_ Havva.Tanıştığımıza müşerref oldum deyip keleş koltuğunun altına alarak hafif öne eğildi.
_ İnanmıyorum.
_ Neyi inanmıyorsun?
_ İsminin Havva olduğuna
_ Nesine inanmıyorsun. Havva olamaz mıyım?
_ Yani biraz fazla tesadüf olmaz mı? Adem ile Havva. Kerem desem şirin mi diyecektin?
_ Galiba haklısın
_ Nede haklıymışım ben?
_ Gerizekalı olmadığında gerizekalı.
_ Bir şey anladıysam arap olayım.
_ Yani kabul ediyorsun işte.
_ Neyi?
_ Gerizekalı olduğunu
_ Ne alaka?
_ Anlamadın ya
_ Anlat o zaman.
_ Ammada geveze çıktın sen ya.Yukarıda da çenen hiç durmadı, burda da.Şimdi beni iyi
dinle eğer bir daha böyle kaçma denemesi yaparsan bilesin alnının çatından vururum seni.
_ Anlaşılmayan bir şey var mı? diye sorarak üstüne noktayı da koydu çift dikiş sağlam oldu.
Ben ise her dediğine kafamı anladım diye emme basma tulumba gibi sallayarak anladığımı
kendisine ilettim.Hatun tekrardan mavi muşambanın ardında topallayarak kayboldu.
Zifiri karanlığın dibindeyim. Ne biyolojik ne de fiziksel zaman kavramı diye hiç bir şey
kalmadı.İzoleyim. Yaşıyor muyum yoksa diri diri bir mezarın içinde miyim bilmiyorum. Önem
verdiğim herşeyin ne kadar önemsizleştiğinin farkında olmanın dehşeti içindeyim. Soluk
almakta güçlük çekiyorum. Sığınağın duvarları üstüme üstüme geliyor. Hayatımın en güzel
şeylerini anılarımdan çekip çıkarıp gözümde simülasyonlarının tekrarına çalışıyorum ama
artık bilincim beni terk etti. Sanki bu mağarada doğdum ,yaşamım burada geçmek zorunda
ve ölmeden gömüldüm. Hoca çoktan talkımımı verip kırk mevlüdümü okudular. Bedenimin
hareketsizliği ağrı olup her yanımı kapladı.Kollarım bacaklarım birçok organımın hissi
,oturmaktan kıçıma toplandı. Ölüyorum hemde en ağır çin işkenceleri içinde. Kahpe ne
zamandır ekmeği suyu da kesti. Ağzımın içine keçeler kaplandı, yutkunmakta güçlük
çekiyorum. Ne zamandan beri kendimden geçmelerimi saymazsak artık uyku dünekte
kalmadı. Ben su ,ekmek diye sayıkladıkca kız kendini gösterip cezalısın yok sana birşey
diyordu.Artık bu şartlara dayanmanın mümkünü kalmamıştı. Kıza denemediğim şey
kalmamıştı. Yalvarmıştım hemde ağlaya sızlaya yalvardım. Çöz beni,su diye. Taş olsa
dayanmazdı bu serzenişe ama o dayandı. Artık bende kafa gitti. Başladım küfretmeye.
Hemde ne küfürler. Kızın ne anası kaldı nede bacısı. Kendisinden başlayıp yedi sülalesinden
çıktım. Tınmadı. Bir iki kez geldi keleş’in namlusu ile kafama kafama dürttü ama yine bana
bir yudum su vermedi.Ben ise vazgeçmedim. An oldu küfrettim an oldu peşinden yalvardım.
Ne yaptımsa kar etmedi. An oldu debelendim. Ben debelendikce bağlar canımı
yaktı.Ağladım.Güldüm. Kızla hayali gürültülü seks bile yaptım.Ahlar oflar mağaranın
duvarlarını inletti. o zaman gelip ağzıma bez tıkayıp izola bantla bantladı.Tek savunma çıkış
noktasını da tıkamış oldu.Zaten dahasınıda ben dayanamadım herhalde bayıldım.
Dudaklarımda gezen ıslaklıkla kendime geldim.
_ İç ,iç diyordu. Hemde başımın altına dizini koymuş iç diyordu. Mağarada lüküs yakılmış
hatta ilk kez baya canlı da ışık veriyordu. Gözlerimi açtığımda tepemde tebessümle bana
bakan iki çift yeşil gözle göz göze geldim. İşin garibi tebessüm ediyordu.Mafrushadan bir
yudum suyu alınca su boğazıma kaçtı panikle öksürmeye başlayınca belimden hafif ileri itip
sırtıma vurmaya yavaş yavaş ,”helal,helal” diye bana seslenmeye başladı. Kendime gelince
tekrardan maşrufaya dudağıma tutup yavaş içmem konusunda tekrar uyardı. Bir iki yudum
içtikten sonra göğsüme yepeşleyerek doksan derece oturmama yardım edip karşıya mavi
bidonun üstüne oturdu.
_ İyisin, gecti. Asmin dedi.İyisin geçti yi anladım da asmin ne demek… Ona anlamsızca
baktığımı anlamış olsa gerek ki
_ Asmin. İsmim Asmin dedi. Bu son söylediği kızın anlamlandıramadığım bu iyi
davranışlarını anlama da bana yardımcı oldu. Demek ismi Asmin miş.
_ Dağ çiçeği demek dedi.Ben ise kendime gelmeye çalışıyordum.Derin nefesler alıyor
oturduğum yerden yana düşmeme gayreti içindeydim. Gözümdeki kamaşmayı hala
alışamamıştım. Zihnim bulanıktı. O devam etti. Sanki onun için benim dinleyip
dinlemememin pek de önemi yoktu.
_ Asmin, Dağ çiçeği. Ne kadar güzel değil mi? Dağ çiçeği,kır çiçeği,yaban çiçeği. Bak
bakayım bana!Bak bak… Hiç çiçeğe benziyor muyum? Benden olsa olsa anca çakır diken
olur. Çiçekmişim. Keçi gibi kokan çiçek olur mu hiç? Çiçek dediğin baharın nergiz sümbül gül
karanfili gibi kokar. Keçi gibi kokan çiçek olur mu hiç. diye tekrardan bana bağırdı.
_ Op sana söylüyorum! Koduğumun gerizekalısı, sana söylüyorum! dedi. Birden yanda
duvara dayalı keleşi alıp i kurma kolunu çekip bıraktığı gibi seksekleyerek olabildiğince hızla
yanıma gelip namluyu şakağıma dayayıp iki dürttü.
_ Bana bak gerizekalı sana soruyorum yanlış cevaplarsan sıkmazsam dünya alem
üstümden geçsin. Anladın mı lan? Tek soru. Tek cevap. Yanlış cevap senin selanı okutur.
Seni burada gömeceğim için haliyle bulamacaklar selayı da anca gıyabında okurlar. Ona
göre. Hayatının sorusunu soruyorum.Söyle bakalım ben nasıl kokuyorum? deyip keleşin
namlusunu şakağımla birleştirdi. Dünya durmuştu.Yerin katmanındaki sığınakta kurbanlık
koyun gibi bağlı,çaresiz ,zavallı…Hiç düşünmedim. Ne olacaksa olsun umrumda bile
değildi.Ölümden ötesi var mıydı?
_ Keçi gibi kokuyorsun. Hatta keçiye haksızlık olur, tekeden beter kokuyorsun deyince
tekrardan namlu ile dürtünce
_ Anlamadın mı kodumun kahpesi,teke gibi kokuyorsun. Hem o kadar ki değil yüz ,yüz bin
sikim olsa bir tanesinin başını kaldıramazsın.Dünyada bir tek sen kalsan bir tanesini bile
sana sokmam. Anladın mı? Hadi sık lan. Sıkmazsan namertsin diye tüm gücümle çemkirdim.
Kız birden ardına döndü elindeki keleşi mağaranın ilerisine doğru hışımla fırlattı. Bir adım attı
ama yanlış ayağı kullanmıştı. Acı bir çığlıkla yere yuvarlandı. Yere yüzükoyun yattığı yerden
toprağı yumruklayarak yüksek perdeden ağlıyordu. Fırsat bu fırsat deyip ileri hamle yapsam
da taşa bağlı ipi unutmuşum bende ayağının yanına anca ulaşarak yuvarlandım. İpi
çekmeye kurtulmaya çalışıyordum. Ne mümkün. Vazgeçip ona döndüğümde kız mavi
bidonun üzerine oturmuş hıçkırıklar içinde ağlıyordu.Hemde ne ağlama. ağlamıyor ana dili
kürtcede ağıtlar yakıyordu. Ne dediğini anlamasamda kızın hıçkırıkları içimi parçalamaya
yetiyordu.Dahada dayanamayıp onu teskin edici sözler söylemeye başladım. Alt tabanı bir
kalıp sabun,bir bidon su dedim. Kaç gündür yıkanmıyorum bende senden farklı
kokmuyorumdur dedim. Aklıma gelen ne varsa söyledim. Ben söyledim de, kız dinlemedi.
Ağıtları ,hıçkırıkları daha da arttı.Tam bir duygu patlaması,sinir krizi geçiriyordu. Zamansızız
ya ne kadar sürdü bilmiyorum. En sonunda kaçarcasına mavi brandanın ardında kayboldu.
Bense mağaranın içini tekrar tekrar inceleyip duyar ümidi ile mavi brandaya bakarak
saçmalıyorum. Fıkra anlattım. Türkü söyledim. yaşamımda aklıma gelince beni gülümseten
anılardan seçmeler yapıp ulu orta ortaya döktüm.Konuştum konuştum. haliyle ben de çok
halsizim ne kadar konuştum bilmiyorum en sonunda bende kendimden geçmişim.
Alışkanlık oldu yine bir dürtmeyle kendime geldim. Bu seferki dürtme farklıydı.Hoyratça can
yakıcı,top iğne gibi değildi.Sanki ana şefkati vardı. İncitmeden korkan bir dürtmeydi. Kafamı
kaldırdığımda elinde mis gibi kokan ekmekle Asmin karşımdaydı. Gülümsüyordu. Hatta
ekmeği bir iki burnumun üstünden geçirip
_ Uyan bakalım beyzadem. Size layık değil ama mis gibi sabah kahvaltınız dedi. Bu kız beni
şamar oğlanına çevirmişti. Bir öyle bir böyle. İnşallah hep böyle kalır ümidiyle etkisine tepkim
güler yüzle “günaydın” diyerek cevap verdim
_ Yani tünaydın daha doğru olurdu da ona da eyvallah dedi. Bir elindeki dürümü kendi
yiyor,diğer eliyle de benim yememi yardımcı oluyordu. Ekmeklerimiz bitene kadar bir iki
karşılıklı gülüşüp kıkırdaşmanın haricinde hiç konuşmadık.Sessizliği ilk bozan ben oldum.
_ Teşekkür ederim hayatımda yediğim en güzel kahvaltıydı dedim.
_ Benim de demez mi…
_ Dün için çok özür dilerim dedim
_ Yok dileme
_ Seni o kadar incitmek istemezdim dedim
_ Dünü dünde bırak. Biz iki karşı tarafız. Ateş ile su gibi. Düşmanız. Hemde ölümüne
düşman. Birbirimizin canına ,kanına aşeren iki düşman. Birbirimize ne yapsak azdır. Bu işin
fıtratı böyle.
_ Haklısın da yinede düşmanlığı dışarda bırakamaz mıyız? Sonuçta bu mezarda iki kişiyiz.
_ Yok o dediğin olmaz işte.
_ Niye olmasın ki.BB evi gibi kamera ile mi izleniyoruz ki. Bu koduğum yerde zaman
karıncadan yavaş ilerliyor.Beklerken hiç olmazsa birbirimize yarenlik yaparız. Gerci neyi
bekliyoruz onu da anlamışlığım yok da.
_ Sana gerizekalı deyince kızıyorsun. Neyi beklediğimizi bilmiyor musun?
_ Nerden bileyim.
_ Salak. Tabi ki bizimkilerin gelmesini bekliyoruz.
_ Ne zaman gelecekler?
_ Ben de bilmiyorum. Bir vakitte de olabilir çok vakit de de…
_ Niye ki?
_ Çünkü artık dağlar eskisi gibi değil.Dronlar iha’lar siha’lar yukarda cirit atıyor. Kimse değil
dışarı çıkmak başını çıkaramıyor.
_ Peki sen ne yapıyorsun burada böyle tek başına.
_ Ne yapacağım bir operasyona gelmiştik. Bende senin gibi düşüp ayağımı kırınca burada
tek başıma kalmak zorunda kaldım.
_ Sen benim düştüğümü nerden gördün ki?
_ Nereden olacak? Sen kaçarken ben tepedeydim. Koşarak yoldan çıkıp o hızla bayıra
sarınca kaydın ya
_ Sen tepede miydin?
_ Aynen kamuflajın altında vadiyi,haliyle seni seyrediyorum.
_ Niye ki?
_ Niye olacak. Daha sen geleli on gün olmadı. Kaç gündür yırtınıyorsun çöz ,çıkar olmadı
vur diye.Ben neredeyse bir buçuk aydır bu sığınakta tek başımayım.
_ Yapma ya. Bir buçuk aydır burada mı yaşıyorsun, hemde tek başına?
_ Aynen öyle. Artık dayanamaz oldum. O altında yattığımız kamuflaj termal ısı
geçirmez.Dağın zirvesinde kim arayacak ki. Gündüzleri çıkıp vadiyi seyrediyor vakit
geçiriyordum. Hiç olmazsa temiz hava işte. O günde vadiyi seyrederken koşarak sen geldin.
Başka yer yokmuş gibi birde tam üstüme geldin. Eğer üç beş adım daha atsan beni
çiğneyecektin. Panik haldeydin. Sonrasını biliyorsun zaten.
_ Vay anasını ya. Benimkisi yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyince Asmin bir güldü
_ Üstüne bastın.
_ E ne olacak şimdi? Sizinkilerin ne zaman geleceğini de bilmiyorsun?
_ Bilmiyorum. Lakin eninde sonunda geleceklerini biliyorum.
_ Onlar gelince bana ne olacak?
_ İşte onu bilmem.
_ Kesin öldürürler
_ Yok o kadar da değil.Sen askersin.Profesyonel değil sıradan asker.
_ O ne demek öyle? Asker askerdir. Sıradanı profesyoneli mi olurmuş?
_ Olur. Sen mecburiyetten burdasın.Ama birde bunu iş edinenler var,uzmanlar komutanlar
gibi o bağlamda.
_ E bana ne yaparlar? Hiç mi fikrin yok? diye endişeyle sorunca
_ Var. Büyük ihtimal kuzey Irak’a hapishaneye götürürler.
_ Ne hapishanesi imiş bu?
_ Komutanlığın hapishanesi.
_ Sizin hapishaneniz de mi var ?
_ Olmaz mı? Aynen böyle yer altında
_ Ya yok ya. Benim kapalı yer korkum var. Bence en iyisi sık kafama bitsin bu işkence.
_ O iş o kadar kolay değil.
_ Niye ki hesap mı vereceksin. Ayağına kadar tıpış tıpış gelmiş senin deyiminle benim gibi
bir gerizekalı sıkmayıp turşusunu mu kuracaksın.Böyle hayat mı geçer ya? Köstebek gibi
yerin altında. Her günü bin işkence
_ Ne o Adem efendi biz yıllardır böyle yaşıyoruz. Sonra ne keçiliğimiz nede tekeliğimiz
kalıyor diye lafı gediğine koyunca hayretle ona baktım
_ Bana gerizekalı diyorsun da sanki sen farklısın. Sana demediğim kalmadı. Ne anan ne
bacın kaldı. Senden başlayıp yedi sülalene saydım sövdüm.En akla gelmeyecek hakaretleri
yaptım. Nedense sen o kokuda takılıp kaldın. Neydi dünkü halin öyle nerdeyse beni
öldürüyordun.
_ Dünü karıştırma dedim. Dün dünde kalsın.
_ He ya rahmetli Demirel de öyle derdi de sen soruma cevap vermedin. O koku olayı niye
sana o kadar sana koydu?
_ Ne bileyim ben. Küfürü alışkınım.Biliyorsun çoğumuz erkek hakimiyetinin içindeyiz. Kaç yıl
oldu gerillayım, kimse bana kötü kokuyorsun demedi. Zaten kim diyecek ki? Hepimiz aynıyız.
Lakin sen keçi,teke ,koku dedikce tüylerim diken diken oldu. Kaç kez sabır çektim.
_ Vuracak mıydın beni?
_ Bilmem. Büyük ihtimal.
_ Yani korksam da yok kokmuyorsun desem gerçekten vuracak mıydın.
_ Evet.
_ Fırsatı kaçırdım yani.
_ Gelecek sefere deyip güldü. Gülünce Asmin in bembeyaz dişleri zifiri karanlık mağarayı
aydınlattı
_ Dişlerin çok güzel dedim. Yüzündeki kir,mağaranın az ışığı bile kızın yüzünün kızarması
saklayamadı.Gülümsedi.Çelimsiz bedenini bidonun üzerinde dişil hareketlerle toplamaya
çalıştı.
_ Gözlerin de öyle . Zümrüt yeşiliyle ela karışımı. Ne yalan söyleyeyim kamuflajın altında o
gözler namlunun paniğini hazmetmemi yardımcı oldu.
_ Denizli li sende hayrola. Neredeyse ilanı aşk edecekmiş gibi bu ne gevşeklik?
_ Yok canım öyle düşünme. Ben zaten nişanlıyım. Askerden sonra evleneceğim. Teskeremin
bitmesini bekleyen var yani de bu gidişle çok beklemesi gerekecek.
_ Denizli de mi? diye sorunca
_ Evet. Gerçi o Aydınlı ama Denizli’de oturuyorlar. Peki senin var mı? diye sorunca.Asmin
kaş göz hareketiyle dün duvar dibine fırlattığı keleşe gösteriyor.
_ Bak orada işte o benimkisi diye tüfeği gösteriyor
_ Çok çirkinmiş. Tabi ona böyle şeyler denilmez. Biraz fazla azgın, maco. Geldiğimden beri
beni bile dürttü durdu deyince Asmin ilk kez kahkaha atarak güldü. Gülmek herkese çok
yakışıyor. Bu çeroz kıza bile.
_ Daha ben bir şeyini görmedim dedi gülmesi artık kahkaha tufanına dönüştü.Sonra
tekrardan bana dönerek
_ Biliyormusun sen bana çok iyi geldin deyiverdi.Bir süre gülmesinin geçmesini
sakinleşmesini bekledim.
_ Ne demek istedin şimdi? Söylediğinden ben birşey anlamadım dedim
_ Gerizekalısın da ondan dedi gülmeye devam etti.Hemde ne gülme dizlerini döve döve
gülüyor.Biraz sonra sakinleşti.
_ E hadi seninkinden sözlünden bahset biraz dedi
_ Sözlü değil nişanlım. Nesinden bahsedeyim ki? Aynı mahallede büyüdük. Aynı okullara
gittik. Yedi ceddini bilirim.
_ Aşıkmısın ona?
_ Bilmem. Galiba.
_ Aşk nasıl bir şey biraz bahsetsene dedi
_ Kızım sanki ben biliyorum da.
_ Hani şu kitaplarda yazılanlar gibi mi? diye sordu
_ Bilmem ki ben pek kitap okumam.Ha dersen dizi film onlar biraz abartsalar da onun gibi bir
şey herhalde . Sen hiç birini sevmedin mi?
_ Biz kim? Sevmek kim? Hayatım dağlarda mağaralarda geçti. Kimi gördüm ki aşık olayım.
_ Çok mu oldu. Örgüte katılalı? diye sorunca
_ Örgüt değil. Parti. On altı yaşımda falandım. Yani yaklaşık altı yıl olmuş.
_ Yirmi iki yaşında mısın?
_ Evet
_ Benden bir yaş küçüksün dedim. Ben İkibin liyim.
_ Hangi ay
_ Mayıs
_ Boğa
_ Öyle.
_ Ben eylül başağım.
_ Bu hayat tam sana göre.,
_ Niye ki?
_ Ablamdan biliyorum. Oda eylül doğumlu yani başak. Ailede titizlikte ekoldür.Tabi bilmem
sen öyle misin?
_ Yani teke gibi kokarken mi?
_ Ya bırak artık hatırlatıp durma.
_ Doğru dün dünde kaldı değil mi?
_ Aynen öyle. E tam altı yıldır dağlarda mısın?
_ Yok canım hep dağda değiliz. Kuzey Irak,Suriye.Kamplarda. Bize nereye gitmemiz
emrediliyorsa oralardayız. Bu ekstrem bir olay. Bacağım kırılmasa ne işim var burada Allahın
siktir ettiği yerde tek başıma.
_ Kamplar nasıl .
_ Ne yönden?
_ Yani yaşam hayat…
_ Burayla kıyaslanamayacak kadar iyi.Eğitim yapıyoruz. Oyunlar oynuyor kendimizce
sosyalleşiyoruz.Mesela ben kitap okumayı çok severim.
_ Bende okumak için denedim ama hemen uykum geliveriyor.
_ Peki sen dokumacısın öylemi?
_ Yani
_ Ne demek yani
_ Aslında meslek yüksek motor bölümünü bitirdim.Lakin Denizli de dededen dokumacıyız.
Parası şartları da iyi. Bende fabrikaya devam ettim. Hem mekanik te iyi olmamdan dolayı
ustayımdır. Kazancı da fena değil. Mukadderat.
_ Uzun dönemim dedin. Üniversite okumuşsun.
_ Lisans değil. İki yıllık. Asmin farkında değil ama biriyse sohbet etmeyi özlemiş herhalde
ordan burdan yedi ceddime kadar soruyor. Sohbet aralıksız devam etti. Hele birde çay
demleyince yerin altındaki sığınakta iki karşıt taraf bir olmuş kaynatıyorduk.Saatlerce
konuştuk.
_ Sen o gün neden kaçıyordun? İki tane jeep peşinde seni arıyordu. Ne yaptın da ardından
dron gönderdiler? diye sordu
_ Sorma yüzbaşıyı darb ettim.
_ Yüzbaşıyı mı?
_ He ya.Bölük komutanımızı.
_ Kaşınmışsın. Anlatsana nasıl oldu.
_ Herşey bir anda gelişi verdi. Biraz asi yapım var. Zaten iki sürgün yedim.
_ Dört ayda iki sürgün. Büyük başarı
_ Öyle. Ne yapayım kendimi kontrol edemiyorum. Askerlik, disiplin hiç bana göre
değil.Sürgünüm ya, sakıncalı asker. Geldiğim günden beri yüzbaşı bana takık. Kaç kez
papara olduk.
_ Yüzbaşı psikopat mı?
_ Yok o değil ben biraz o dediğindenim. Aslında yüzbaşı tam bir asker. Birazda buralarda
kala kala o da garipleşmiş. Çabuk parlıyor.Kızınca da adamın kaşı gözü oynuyor.
hareketlerini kontrol etmekte zorlanıyor. Aslında hata bende. Hani derler ya deli deliyi
görünce sopasını saklarmış diye. Bizde öyle saklamak falan yok. Biz ilk günden beri çatıştık.
Bana demediğini yapmadığını bırakmadı. Çadır hapsi bile verdi. En sonda o gün sabah
içtimasında sebebpsiz hani durduk yere üstüme geldi.
_ Durduk yere kimse kimsenin üstüne gitmez. Kesin bir halt yemişsindir.
_ Yani.Dediğin gibi durduk yere değil. Gece yanlışlıkla koğuşun camını kırdım ama inan
yanlışlıkla. Raporunu tutmuşlar adam sabah içtimasında zebellah gibi karşıma dikildi.
Dayak,söylenmesi neyse fena küfür etti. O küfür edince ben de ona ettim. O şiddetin dozunu
artırınca bende kafasına dipçiği indiriverdim. Ben vurunca tabi çarşı karıştı bende o
karışıklıkta bir fırsatını bulup tüfeğimi fırlatıp firar ettim. İyi koşarım. Yakalayamadılar. Olan
bundan ibaret. Gerisini biliyorsun zaten dedim.
_ Senin bu yaptığını biz komutanlarımıza yapsak sonucu çok kötü olur. Söylemeyi bile dilim
varmıyor. E ne yapacaksın şimdi? Senin askerlik kesin yanmış. Üstüne şimdi de esirimsin.
_ Seninki de soru yani. Ne demek ne yapacağım. Ne seçeneğim var ki ? Ne yapabilirim
beklemekten başka…
Asmin ile havadan sudan sohbetlerimiz günlerce sürdü. Yapacak daha iyi bir şeyimiz yok
ki… Kız çok kötü durumda. Sohbetin gidişatına göre hareketlerinden yüz mimiklerinden ne
kadar berbat psikolojide olduğu her halinden belli. Kendimi asi ,psikopat derecesinde
bilirken Asmin in yanında ben su konmamışım. Kızın yaşadığı yaşantı sonucunda farklısını
beklemek zaten abes olurdu. Tam bir yıkımın içinde. Umut ,ümit yaşamdan bir beklenti diye
bir şey yok. Beyni tamamiyle yıkanmış tam bir man kafaya döndürülmüş. Allahtan kitap
okumayı seviyormuş da oradaki okuduklarından bir şeyler depolayıp kendinde bırakmış.
Yoksa adeta insanlıktan çıkmış garibim. Düşünsenize bu mezarda neredeyse iki aydır
yaşıyor. Hepsini toplasan on onbeş metre kare bir yer. Pencere yok. Gün ışığı yok. Sabah
akşam yağlı salcalı ekmek yiyor. Sıvı? yalnızca su. O da gıdım gıdım. Aylardır banyo yok.
Çoktan bitlenmiş işin kötüsü bende bitlendim. Her yanım kımıl kımıl. Bağlı ellerimin yetiştiği
yerleri kaşısamda geri kalanı hissetmemek için büyük efor sarf ediyorum. Bazen Asmin den
sırtımı kaşımasını istiyorum. Birbirimize alıştık. Sağ olsun isteğimi geri çevirmiyor. Hayat
hikayesi korkunç. Ağlaya ağlaya anlattı.
Adıyaman lıymış. Dededen onlarda tütün yetiştiriyorlarmış. İki ağabeyini tütünün içine ekmiş
oldukları hint kenevirinin paylaşımından kaynaklanan anlaşmazlıkta kaybetmişler. TC
öldürdü diyor. İsyan etmiş. Cahilmiş. Henüz on altı yaşındayken örgütün dağ kadrosuna
katılmış. “Öylesine kin doluydum ki, ne yaptığımı bende bilmiyordum” diyor. “Zaten on altı
yaşındaki bir çocuk neyi doğru irdeleyebilir aldığı kararlar ne kadar sağlıklı olabilir ki” diyor.
İntikam hırsı herşeyin üstüne çıkmış. Babası ve diğer kardeşleri ne kadar karşı çıksa da
kaçıp partiye katıldım diyor.Anlatımlarından anladığım kadarıyla hatasını anladığında çoktan
dönüş sapağını kaçırmış. Artık tren nereye giderse diyor. Gittiği yere kadar. Hayata dair en
küçük bir beklentisi yok. Ne kadar acı değil mi? Yaşamdan birşey beklemeden yaşamak.
Önceki anlatımlarından bölgenin sosyo yapısından kendince haklı nedenler bulmaya çalışsa
da ben de bizim yaşadığımız zorlukları anlatınca biçimsel farklılıklar haricinden birbirimizden
pek de farklı olmadığımız ortaya çıkınca bir çok iddialarından vazgeçti.Köpek gibi pişman
olsada çıkar bir yol yok. “Bizimki ceviz kurdu gibi” diyor.” Ya girmeyeceksin. Yok girdin mi;
daha da bunun bir çıkışı yok. Orada ömrünü bitirmek zorundasın” diyor. Ben her ne kadar
“mutlaka bir yol vardır” desem de söylediğimi kendim inanmıyorum ki ona inandırabileyim.
Kızı tanıdıkça onun için kendimden fazla üzülmeye başladım. Benimki onunkinin yanında süt
kaymak. O kadar kaynaştık ki bir gün benimle yatmayı bile istedi. Gerekce de; yıllar olmuş
birisine sarılarak uyumayalı. “ En son annemle yatardım” diyor. O gece beraber koyun
koyuna yattık.Bizimkisi masumcaydı. Hemen aklınıza başka şeyler gelmesin.
Zaman uzayan sakallarımda,günden güne kötüleşen kokumda,artık kaşıntıdan yaralara
çalan cildimdeydi. Kaç gün geçti inanın hiçbir fikrim yoktu. Ne kadar sorsam da Asmin den
değil bir cevap bir kopye bile alamıyordum. Kız çok eğitimliydi. Sonuçta ben onun esiriydim.
Bir sınır çizmiş kesinlikle o sınırı geçmemi izin vermiyordu. Geceleri sarılıp bana yanımda
yatıyor ama hangi gündeyiz,geleli kaç gün oldu nal diyor mıh demiyor, söylemiyordu. İyi
niyet göstergesi olarak cırt cırtlar daha gevşek ,ipler sıkmıyordu. Lakin kurtulmanın
imkansızlığı aynen duruyordu. Bana gülüyor,şaka yapıyor,espiriler yapıyor lakin o sınırı
kesinlikle geçmiyordu. Bence o da benden korkuyordu. Eğer elime bir fırsat geçse onu al
aşağı etmek benim için çocuk oyuncağıydı. Garibim o kadar zayıftı ki… hani bende iri cüsseli
birisi değilimdir lakin o benim yanımda tam bir iskeletordu.
Erkeğiz. akşamları bazen yanımda yatarken o yeşil gözlerle gözgöze geldiğimde hele birde
gülümsediğinde o vücuduyla tezat beyaz dişlerini gördüğümde içimde bir şeylerin
kıpırdamadığını söylesem yalan söylerim. O ise o kadar masumdu ki böyle zamanlarda
kendimden utanıyordum. Kız kadınlığını hiç yaşamamış ki. Birileri odun gibi garibimi yontup
istedikleri şekle sokmuşlar geriye kalanlarda anca posadan öteye bir şey kalmamış.Yaşam
enerjisi diye bir şey yok. Bazen duvardaki naylondaki yansımasına dalıp dalıp gittiğini bizzat
gözümle şahit oluyorum. Bazen kendi kendime gerizekalı terörist lan bu karı devletine
giydiğin üniformaya silah çekmiş nesine ah vah çekiyorsun diye düşünsemde ona bakınca
bambaşka birini görüyorum. O hakikaten çok acınacak halde. Kimsenin kimseye bu denli
kötülük yapmaya hakkı yoktur. Bir insanı yaşarken yaşam enerjisini çekip yerine bu denli
kötü şeyler koymaya şeytan bile olsa hakkı yoktur. Kız o kadar acınacak durumda ki akşam
iki yaşındaki bir bebek saflığı ile yanıma büzülüp yatıyor. Gözleri anca o zaman azıcık
ışıldıyor. Sevgiye o kadar ac ki bu bile onu mutlu etmeye yetiyor. Dünya sevgi üzerine
kurulmuştur deyip insanların içindeki sevgiyi çekip yerine başka şeyler dolduranlara duyrulur.
Eseriniz korkunç. O bedenlerde berbat duruyor.Gün gelir bu kötülüğün hesabını tanrı’ya
veremezsiniz.Canım benim.Solmuş can çekişen dağ çiçeğim.
Gel zaman git zaman . Benim sakallar göğsüme değmeye,Asmin artık topallaması iyice
belirsizleştirdiği zamanda bir gece koyun koyuna ama masumca yatarken kafama dürten bir
acı ile uyandım. Bu Asmin in sözlüsünün dokunuşuna benziyordu. Nitekim yanılmamışım.
Gözümü açtığımda iki tane teröristi tepemde bize bakarken buldum. Kürtce konuşuyorlardı.
Çok sertlerdi. Bana birisi attan bir iki tekme atınca ben ipin bağlı olduğu kayaya doğru
kendimi atıp vücudumu büzüp küçültüp gelecek muhtemel darbelere karşı koruma altına
aldım. Ne diyorlardı hiçbir şey anlamıyordum. Diğeri Asmin i mavi bidonun önüne doğru yere
yıkmış iki konuşup bir tekmeliyordu. Asmin kocaman yeşil gözlerini açmış iki elleri
yalvarırcasına önünde kendini tekmeleyip bağıran adama bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Benden taraftaki terörist ipi ellerimi ayağımdaki bağları kontrol edip iyi bağlandığımı kanaat
getirince o da Asmin i sıkıştırıp döven herifin yanına gitti. Asmin birisiyle baş edemezken
şimdi iki tam teçhizatlı hücum yelekli ellerinde tüfekli iki adama bir şeyler anlatmaya
çalışıyordu. Herifin birisinin elindeki tüfek Amerikan malıydı. Kesin o komutanları diye
düşündüm.Asmin hararetle sorulan sorulara cevaplar veriyor ara sıra beni işaret ediyordu.
Bense kendimi unutmuş Asmin in derdine düşmüştüm. Herifler ara sıra bana bakmanın
haricinde benimle pek ilgilenmiyorlar tüm dikkatleri Asmin in üzerinde toplamışlardı.
Komutan olduğunu düşündüğüm bana döndü
_ Adın ne lan senin tekmil ver deyince
_ Adem Çıra Denizli dedim. Hangi bölükte olduğumu sordu. Buraya nasıl geldiğimi sordu. O
sordu ben cevapladım. Şimdi Asmin den tüm dikkat bana dönmüştü. Soru cevap. Sor.
cevapla derken komutan yerdeki Asmin e elini uzattı. Sonra kürtçe birşeyler söyleyip iki
omzundan sanki onunla gurur duyuyormuş gibi hareketler yaptı. Bence tatmin olmuşlardı.
Çapraz sorgulanmış Asmin in anlattığı ile benimkiler örtüşünce Asmin e kahraman gibi
davranmaya başlamışlardı. Herşey ne çabuk olup bitmişti. Üç terörist oturup kürtce hararetli
bir şeyler konuşuyorlar. Yüzlerinden, mimiklerinden vücut hareketlerinden birşeyler
anlamaya çalışsamda ne mümkün. Asmin bir kez bile bana bakmıyordu. En sonunda üçü
ayağa kalktılar. Asmin mavi brandadan kayboldu. Fazla değil iki üç dakika geçmemişti ki
Asmin odaya geri geldi. Üstünde hücum yeleği vardı. Omuzunda poşusu. Tam tekbildi. Ben
kayanın dibinde onları seyrediyordum. Asmin ağaç itfaiye merdivenin yanına kadar gitti.
Bana döndü. Sözlüsünü bana doğrultup kurma kolunu çekip bıraktı. İçimden “the son”
dedim. Gözümü kapattım. Şahadet getirmeye başladım ki sığınağın içi taramalı atışla
yankılandı. Demek söylenen doğruymuş kurşun ilk girdiğinde acımıyormuş derken bir ses
duydum
_ Gerizekalı açsana gözünü.Bu … Bu Asmin in sesiydi. Gözlerimi açıp baktığımda iki
davetsiz misafirin yerde birbirinin üstünde yattığını gördüm. Mavi Bidon,duvardaki naylondan
kan damlaları yercekimine kapılmış aşağıya doğru süzülüyordu. Asmin’in elindeki sözlüsü
keleş sanki pipo içmiş gibi ağzından dumanlar çıkarıyordu. Sığınak en kötü üç biraderle
kaplanmıştı. Kan ,barut ve ölüm. Ben şoktaydım. Olanları anlamdıramıyordum. Yüzme
yediğim bir şaplakla kendime geldim.
_ Adem kendine gel. Hadi kaçıyoruz. diye bağıran Asmin elindeki bıçakla bağlarımı
kesmeye başlamıştı.
Asma tahta merdivene çıkmadan son kez mezara baktım.Üç dört beş basamak temiz hava,
yıldızlar.
Ertesi gün televizyonlarda haberlerde biri kız üç terörist kaldıkları sığınakta etkisiz hale
getirildi. Birisi turuncu listeden kod …. ikincisi derken üçüncü kız teröristin yeşil gözleri
kadraja bakıyordu. İzleyenler güzel kızmış yazık olmuş demiş olabilirler.
BOŞLUK………….
Ben elimde teskere havaalanına doğru çoktan yola çıktım. Diyarbakır,Ankara,çardak…
Asmin? O da kim?
BOŞLUK… Boşluğu ben şöyle doldurdum. Sığınak mağaraya gelen iki terörist o gün Asmin i
almaya gelmişler.Bizi koyun koyuna öylece yatarken bulunca öncelikle Asmin i sıkıştırmışlar
ne bu hal diye. Asmin in anlatımıyla benim anlatımım örtüşünce doğruyu söylediğimizi
kanaat getirmişler. Asmin i alarak Kuzey Irak a götüreceklermiş. Beni ise vasıfsız ayak bağı
olarak gördükleri için orada infaz edip diğer cesetlerin yanına gömmeye karar vermişler.
Sığınakta daha önce çatışmada ölen üç teröristin gömülmüş cesedi varmış. Yanlarına beni
de gömeceklermiş. Asmin ağzımın bozuk olduğunu kendisine bir sürü küfür ettiğimi ve infazı
kendisinin yapmak istediğini diğerlerine ikna etmiş. İnfaz edecekmiş ama benden
vazgeçememiş herşeyi göze alarak hamlesini yapmış. Gerisini biliyorsunuz. Bilmediğiniz.
Sığınaktan çıktıktan sonra doğruca bizim tabura kaçıp sığındık. yanımda kız bir terörist ile
nizamiyeye geldiğimde nöbetciler tabi hoş geldiniz demediler. Anında biz derdest ettiler.
Nöbetci subay biz direk sorgulamaya aldı.Büyük olaydı. Tabur değil tugay ayağa kalktı.
Tugayın tüm omuzu yıldızlıları bizim taburda toplanıp samanyolunu oluşturdular. Esir
düştüğümü kız teröristin yardımı ile iki teröristi etkisiz hale getirip kaçtığımızı anlattım. Tüm
bu sürecte Asmin in beni koruyup kolladığını herşeyde beraber hareket ettiğimizi ballandıra
ballandıra anlattım. Gavilleştiğimiz üzere Asmin de kendi tarafında sorulara gerektiği gibi
cevaplar veriyordu. Mağara sığınağın yerini söyleyip ertesi günü de sığınakta namlı teröristi
ve diğerini bulununca herşey birbiriyle örtüştü. Asmin itirafcı oldu. Hizmetlerinden dolayı öldü
gösterilip yeni kimlik verildi. Hatta kemerli burnu estetik olunca Asmin çok güzel bir kız olup
çıktı. Şimdi ona Asmin dersem hiç tepki vermiyor. Defne dediğimde ise yeşil gözlü bir afeti
devran beyaz dişleri ile içimi gıdıklayan bir tebessümü esirgemiyor. Nişanlımdan ayrıldım.
Defne ile evlendim. Koyun koyuna ama pek masum olmadan yatıyoruz. Zor zamanları
beraber aştık. Defne nin kaybettiği yaşam sevincini geri yakalayıp ait olduğu yere
koyduk,şimdi kana kana içiyoruz. Zor olsada unutmaya çalışıyor. Beraber
unutuyor,unutulanların yerine güzel hatıralar dolduruyoruz. Defne nin şimdiki en büyük
problemi aldığı kilolar. Her ne kadar ben seni yüz kilo olsanda severim desem de o bana
çünkü sen gerizekalısın diyor.

SON

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir