2.Ağır ceza hakimi Erdem Saltık önündeki dosyadan kafasını kaldırmış iki jandarmanın
arasında sanık bölümünde süklüm püklüm duran Sabri Bağcık adındaki zanlıyı inceliyordu.
Tecrübeli kart hakim bugüne kadar nice davalara bakmıştı. Arkadaşları ile konuşmasında
artık hiçbirşey beni şaşırtmıyor,yalanı dolanı,şaşırtma amacını ; kısaca lep demeden
leblebiyi hemen anlayabiliyorum diye övünürdü. Yeterki adamın bir dosyasına ,geçmişine
bakayım yeter derdi.
Tabi bilmiyordu ki hayat ne sürprizlere gebe. Şimdi önünde duran dosya
ile karşısında duran sanık arasında zerre bağlantı kuramıyordu. Dosya bugüne kadar
gördüğü en kabarık dosyaydı;hemde her çeşitten birbirleriyle hiç bağdaştırılamayacak suçlar
bütününden. Hani adam hırsızdır dosyası bir sürü hırsızlık suçu doludur. Katildir üç beş
cinayeti vardır gibi. Sabri Bağcığın dosyası rengarenkti. Her suçtan adam adeta koleksiyon
yapmış, hemde hiç birbirleriyle hiç bağdaşmayan suçlardan. Adam her telden çalıyordu.Yani
sabah akşam oturup kalkıp düşünsen bulamayacağın suçlar. Adam adeta tüm mevcut olan
suçları işlemiş yetmemiş,kendisi yenilerini icat etmiş. Zira bu kadar kabarık bir dosya ile
karşısında duran adam arasında mümkün değil bir bağlantı kuramıyordu.
Sanık sandalyesinde takriben ellilerin üzerinde gözüken adam dosyasında otuz sekiz
yaşında gözüküyordu.Zayıf, bir deri bir kemikti.Yüzünde en azından üç dört tane derin yara
izi ,kısa saçlarının arasından kafasında en az yedi sekiz tane yara çizgisi. Kulaklarından
birisi pehlivan kulak kırığı gibi fena halde kırık sanki yarısı kopmuş ama geri kalan yarısının
içine hava basılmış gibiydi. Kolunun birisi doğuştan mıdır yoksa kırılmış da yanlış
kaynamadan mı bilinmez dışa doğru dönüktü.Kılık kıyafet her halinden garibanlık akıyordu.
Jandarmalar arasında duruşma salonuna girerkende topal denilecek şekilde aksak
yürüyordu. Üflesen yıkılacak her yeri savaştan çıkmış yara izleri dolu bu adam nasıl olurda
bu kadar dosyasını kabartabilir insanın aklı almıyordu.
Adamın her şeyi tuhaftı. Süklüm püklüm duran adamla etrafındaki jandarmaların dururş
pozisyonları tezatlık içeriyordu. En azılı sanıklarda bile görmediği dikkat ve tedirginliği bugün
jandarmaların yüzlerinde okuyabiliyordu. Komutanları bile stres altındaydı. Zıtlıklar abidesini
bir kenara bırakıp duruşmayı açtı.Kimlik doğrulamaya geçildi
_Adın
_ Sabri
_ Soyadın
_ Bağcık
_ Doğum tarihin
_ 15.Mayıs 1984 Denizli
_ Ana adın
_ Emine
_ Aylık kazancın
_ Yok .
_ Tamam oturabilirsin dedi hakim. Sabri yerine otururken Hakimde dosya numarasından
kimlik doğrulamasından üzerine atılı suçtan başlayarak katibe gerekli söylemleri söylerken
aynı zamanda sanık Sabri den hiç gözünü ayırmadan her hareketini süzüyordu.Sanki
sanıkta sıradışı bir şeyler bekliyor gibiydi. Lakin Sabri hiç birşey yapmadan kafası önde
öylece bekliyordu.Konuşmasını bitirdikten sonra hakim Sabri ye
_ Evet evladım anlat bakalım olay nasıl oldu ?diye sordu. Sabri ayağa kalkarak
_ Efendim olay günü öğle yemeği yiyorduk. Yanımda oturan iki arkadaş kendi arasında
konuşuyorlardı.Konu da koğuştaki kodamanların gelen karavanadan çoğu zaman olduğu
gibi içindeki etleri başka bir kaba aldıklarından akşam kendileri pişirip yiyeceğinden
bahsediyorlardı. Birisi alacaksın şu sandalyeyi koğuş başkanının kafasında parlayacaksın;
ah infazım yanmasa gibi şeyler söylediler. Sonra onların isteyipte yapamadıklarını ben
yaptım. Köşede bulunan tahta taberayı başkanın kafasında paraladım dedi
_ Yani aranızda herhangi bir husumet falan yok muydu? Niçin vurdun oğlum? Sen onu söyle.
_ Söyledim ya hakim bey yandaki arkadaşlardan duydum
_ İyi de yalnızca duyduğun için mi vurdun?
_ Evet hakim bey .
_ Adamı komalık yapmışsın. Nedensiz yere adamın başında sandalye kırılır mı? Sen şimdi
işin aslını söyle. Sana ne yaptılarda ona bunu yaptın?
_ Bana birşey yapmadılar. Ben o koğuşa gideli daha iki gün olmuştu. Pis tiplerdi. Her yerleri
kesik kesik… Bana uslu durmam yoksa başıma gelecekler tehdidinin haricinde birşey
demediler, hatta diğer koğuşlara göre iyi bile davrandılar.
_ Sende durduk yerde adamın kafasında sandalye kırdın öyle mi?
_ Yani… Öyle olmuş gibi gözüksede durduk yerde değil hakimim,masada diğer arkadaşların
konuşmasının akabinde.
_ Yani suçunu kabul ediyorsun.
_ Yani dedi.
_ Oğlum sen deli misin?Tüm infazların yanacak,ertelenen cezaların varmış üstüne
eklenecek. Sen ise yanımdakilerden duydum,sonrada vurdum diyorsun.Sen deli misin?
Şimdi bana doğruyu söyle bu dosyada yazan tüm suçların hepsini sen mi işledin?
_ Ne yazıyor ki hakim bey?
_ Ne yazmıyor ki? Emekliliği gelmiş bunca yıllık hakimim ömrü hayatımda böyle bir dosya
görmedim. Sen seriye almışsın oğlum.Sen suç makinası falan değilsin. Sen suçu hatta seri
suçu konfeksiyona dökmüşsün. Hemde ne suçlar? Biraz önce dosyanı bir göz attım yok
yok.Her türden .Çeşit çeşit. Hani bazı suçları anlarım da tren yoluna çöp konteyneri koymak
ne demek? Bu nasıl bir manyaklıktır?Amacın neydi? Hadi bir söyle Allahesen niye böyle bir
şey yaptın?
_ Kuyucak ta bir kahvede oturuyordum. Yan masada evi tren yolunun hemen yanında olan
biri vardı çocuklarının tren yolunda oynamasından çok korktuğu hakkında konuşuyorlardı.
Tren yolunun etrafındaki önlemlerin yetersizliğinden şikayetcilerdi.Ellerinden gelse rayları
başka yere taşımaktan trenin geçmesini engel olmaktan bahsediyorlardı.Kahveden çıktıktan
sonra tren yolunun kenarındaki çöp konteynırlarını rayların üstüne koydum.İnsanlar
farketmeden tren gelince kaza oldu.
_ Yani bir onda da yandaki adamların konuşmasından duyduğun için yaptın öyle mi? Başka
bir amacın yoktu.
_ Yoktu.
_ Peki 30 ağustos Zafer bayramında protokole yumurta atmak ne demek? Bunu anlat
bakalım. Ne yumurtlayacak sın inan merak ediyorum?
_ Efendim onda da cumhuriyet meydanında tören alanındaydım.Hava çok sıcaktı. Protokol
alana kurulmuş çadır kamelya da oturuyordu. Yanımda sıcaktan bunalan birileri protokolun
gölgede oturmasına tepki gösterip basacaksın onlara yumurtaları deyince; bende markete
gidip bir poşet yumurta aldım ve protokola bastım yumurtayı. Hepsi bu.
_ Yani bir protesto bir tepki amacın falan yoktu. Yanındakilerden duydun ve duyduğunu
uyguladın.
_ Yani.
Hakim dosyada yazanları bakıp şuna bak şuna Allah Allah gibi hayret sesleri
çıkarıyordu.Gülerek Sabriye bakıp
_ Hadi şuna cevap ver ne diyeceksin merak ediyorum. Camide namaz kılan cemaatin
üzerine hortum tutmak nedir ya? Söyle bakalım bunu neden yaptın?
_ Cuma namazı kılınırken susamış caminin şadırvanından su içmek için cami avlusuna
girmiştim.Bir kadın çocuğu ile beraber içerde namazını kılan kocasını bekliyordu. Çocuk
elinde hocanın bahçeyi suladığı hortumla oynuyordu. Bir ara annesine “ suyu gidip camide
namaz kılanlara sıkayım mı “gibi birşeyler söyledi.Annesi çocuğa öyle şey mi olur diye kızdı
deyince hakim Sabri’nin cümlesini arasına girip
_ Sende gidip çocuğun dediğini yaptın öyle mi?
_ Öyle hakimim dedi. Hakim gülerek
_ E ne oldu sen hortumu cemaate sıkınca?
_ Farzdalarmış hoca namazı devam etti hoca devam edince cemaat de devam etti. Onlar
farzı kılıncaya kadar ben tüm cemaati sudan çıkmış balığa döndürdüm dedi. Şimdi yalnızca
hakim değil katibe dahil salondaki herkes gülmeye başladı Hakim
_ E sonra ne oldu?
_ Ne olacak hakim bey, cemaatde sizin şu an yaptığınız gibi gülmekten ne abtdest kaldı ne
de namaz. Hoca selamı verir vermez, kendilerini toparlayabilenler beni yakalayıp bir güzel
dövüp,karakola teslim ettiler. Mahkemeye çıkarıldım ne kadar ceza aldım bilmiyorum ama
bundan dolayı hapis yattım dedi Hakim
_ İyi de evladım daha dosyanda akla hayale gelmez türden bir sürü şey var. Sen niye böyle
şeyler yapıyorsun? Deli de değilmişsin kaç kez kurula tabi tutmuşlar,hepsinden akıllı olarak
geçmişsin. Bir amacın olmadan niye böyle şeyler yapıyorsun ki?Deli misin sen?
_ Hastayım hakim bey.Hasta .Deli değil, hasta. Yıllardır her yerde her mecrada bunu
anlatmaya çalıştım, lakin kimselere inandıramadım.
_ Ne demek hasta. Böyle hastalık mı olurmuş?
_ Örneği karşınızda. Demek ki oluyormuş.Ben önce çevremden başlayarak,kolluk
kuvvetlerine,savcılara,hakimler kısaca herkese hasta olduğumu anlatmaya çalıştım.Beni
inceleyen kuruldaki doktorlar bile hasta olduğuma inanmadılar ki diğerleri mi inanacak? Bu
hastalığımdan dolayı başıma gelmeyen kalmadı. Kimse beni dinlemedi; dinleyende inanmadı
dedi. Hakim oturduğu koltukta arkasına kaykılarak iki ellerini yana acarak
_ Anlat ülen. Anlat bakalım nasıl hastalıkmış bu sendeki?Bak ben dinleyeceğim. Hatta eğer
beni inandırırsan seni tekrardan kurula göndereceğim tamam mı? Söz. Bak beni başkalarıyla
bir tutma eğer lafı evirip çevirdiğini kıvırdığını görürsem en üst sınırdan cezanı keserim
bilesin. Kabul ediyorsan anlat bakalım nasıl bir şeymiş bu sendeki hastalık? Zaten öğle
arasına gireceğiz:Mübaşir dışarıya anons et öğle arası diye deyip eliyle başla işareti yaptı .
Sabri nin yüzünden şüpheleri olduğu belli olsada başladı anlatmaya.
_ Hakim bey benim olayım ta çocukluğuma kadar gidiyor.Denizli’nin kenar mahallelerinden
yani varoş çocuğuyuz. Dededen dokumacıyız. Annem babam kısaca hepimiz Denizli’nin
dokuma fabrikalarında dokuma işçisi olarak çalışıyoruz.Çalışan aç kalmaz misali Denizli de
de çalışana iş çoktur.Anne babamız hep işte olduğu için bizim oralarda küçükler çabuk
büyür, dahası küçüklere ebeveynlik yaparlar. Bende benden yalnızca üç yaş büyük ablama
daha doğrusu Allah a emanettim. Kaç kez korkuluksuz yüksek taş merdivenden aşağı
düştüm bilinmez.Bence bendeki hastalık nörolojik ve çocukluğumdaki bu düşmeler ile ilişkili
olduğunu düşünüyorum. Zira ben kendimi bildim bileli bu duyduğumu yapma huyum var.
Zaten başıma ne geliyorsa bundan geliyor.Bende mantık,bir frenleme sistemi yok hakim bey.
Sanki beynimin ön lobu hiç çalışmıyor. Calısmıyor da denilemez; çalışmazsa bir sürü bilimsel
test yapıldı hepsinden geçtim.Yoksa geçemezdim.Bence bende fren sistemi yok, fren
yapamıyorum. Bilincim bilinçaltımın baskısı altında. Görev yapması gerektiği yerde dominant
olan bilinçaltımın baskısı ile görevini yapmıyor.Olumsuzluk algısı olmayan bilinçaltım beni
istediği gibi yönetiyor. Biliyor musun da konuşuyorsun ? diye sorabilirsiniz. İnanın bu durumu
o kadar çok araştırdım ki vardığım sonuç bu.Bence ben nörolojik hastayım. Birşeyler bende
eksik, fren sistemi yok.
Dedim size tüm yaşamım boyunca başıma gelmeyen kalmadı. Daha küçücük çocukken
bendeki bu farklılığı anlayan çevremdeki insanlar beni bir eğlence aracı gibi kullanmaya
başladılar.Sonuçta varoşun insanlarıydı ve farklı eğlence anlayışları vardı bunu bilen bilir.
Mesela herkes düğün seyrediyordur bizde mahalle düğünleri kız evi ayrı oğlan evi ayrıdır.
Kadınlar ile erkekler ayrı gruplarda oynayıp eğlenirler.Mesela kız evinin eğlencesini
seyrediyoruz. Yanımdaki arkadaşlar plan kurup verirler bana gazı… Ben eğlencenin tam
ortasına girer pipimi herkese gösteririm; tabi kızılca kıyamet kopar. Küçükken bunlar masum
şeyler gibi gözükse de büyüdükce iş suça dönmeye, ceza olarak da yediğim dayakların
ötesine gitmeye başladı. Kısa zamanda ünüm boyumu geçip mahalle dışına taştı.Artık en
aklınıza gelmeyecek şeylerle karşılaşmaya başladım.Anadoluda bir söz vardır her
mahallenin bir delisi var diye ne yazık ki anadolu insanıda deli ile oynamayı pek sever.Her
ortamda özellikle kalabalık yerlerde takılırlar gülüşürler dalga geçerler.Aynısını bana da
yaptılar.Mesela mactan atılan veya maçın gidişatından memnun olmayıp sabote etmek
isteyen çocukların bana bir gaz vermesi benim sahayı dalmam için yetip artıyordu.Dersi
kaynatmak isteyen mi dersin,otobüsde dolmuşta eğlence isteyen mi dersin kırk yıl aklınıza
gelmeyecek şeyler.Ha şunu söyleyeyim gelip bana doğrudan şunu yap deseler yapmıyor
onu anlayabiliyorum. Oysa bana verilen gaz sanki yapmak istiyorlar da yapamıyorlarmış gibi
bir söylem beni harekete geçirmek için yetiyor.Yani git şu kızı öp deseler, öpmüyorum. Lakin
şu kızı öpmek istiyorum ama öpemiyorum dediler mi ben gidip kızı öpüyorum, bunun gibi.
Çocukluğumda bu hastalığım çok sorun çıkarmadı hatta mahallenin eğlencesi gibiydim.
Herkes benden birşey yapmamı ister gülerler eğlenirlerdi.Mahalleli beni bildiği için bana
çarpılan bir iki tokatla ,veya biraz bağrış çağrış, kulak çekmeyle falan işi geçiştirirdi. Hatta
çok biri bana birşey demez gider beni maşa olarak kullanana direkt çatardı.
Yaşım büyüdükce cezalar artmaya başladı.Artık bir iki tokatla falan bitmiyordu.Kaç kez
disiplin kuruluna gittim. Kaç kez okuldan uzaklaştırıldım.Zekiydim derslerim fena değildi lakin
sınavda bile kalamaz oldum. Yaşım ilerledikçe beni hareket ettirmek için yalnızca yanımda
konuşulması gerekmiyordu. İnsanların beden dillerini de okumaya başlamıştım. Sınavda bir
iki öğrenci öfleyip püfledi mi kağıdı masaya çarpıp kendimi dışarıya atıyordum.Fen
labrotuvarında hocanın sakın karıştırmayın dediği karışımı sınıftaki bir öğrenci karıştırırsak
ne olur diye söyledi de ben duydum mu o iki madde mutlaka karışıyordu.
Okul maçlarında hakeme gidip döveceksini duydum mu inip hakeme tokat atacak kadar
kontrolümü yitirmiştim.Artık eskiden herkesin gülüp eğlendiği bu özel durumum büyüdükce
bana gerçekten ciddi sorunlar çıkarmaya başladı.Yaşım ilerledikce illaki birilerinin
ficciklemesi gerekmez oldu. Kendi kendime de hareket etmeye başladım.Görmüş olduğum
bir yanlışı ,haksızlık olarak düşündüğüm bir şeyi insanların yapmak istedikleri ama
korkularından sonuçlarının ağır olacağını düşündüklerinden dolayı kendilerini gemledikleri
her şeyi ben yapmaya başladım.Tabi bu yaptıklarımın elbet sonuçları oluyordu. Adım daha
küçüklüğümden Kılçık Sabriye çıkmıştı. Benzetmede şurdan hakim bey; hani balığı yerken
ne kadar dikkat ederseniz edin küçücük bir kılçık çıkar tüm akışı değiştirir ya işte o
bağlamda. Nereden çıkacağım ne yapacağım artık kimse tarafından öngörülemez olmuştu.
Hatta çocukluğumda bu özel durumum ile dalga geçip alay eden eğlence aracı olarak
kullanan mahalleli bir süreden sonra benden ciddi anlamda rahatsız olmaya başladılar. Beni
gören yolunu değiştirmeye başladı.Beni sosyal hayatın dışında bırakmak için ellerinden
geleni yaptılar.Artık kimse beni birşey yapmam için yönlendirmiyordu .Zaten yönlendirmeleri
de gerekmiyordu ben kendi kendime yeter olmuştum.Mesela mahallede herkesin korktuğu
belalı psikopat Latif diye biri vardı ben adama musallat oldum. Adam kaç kez beni meydan
dayağı attı. İki dişimi üç kaburgamı kırdı ama ben vazgeçmedim.Son çare adam mahalleyi
terk etti. Varoşlarda AVM mahallenin bakkalıdır. Hele hele bizim mahallenin bakkalı
Hüsamettin gibi biriyse yandın.Herif cammbaz,tek ayakta kırk yalan söyleyenlerden.
Mahalleli arkasından konuşsa da veresiyeyi keser diye adamın her yaptığını göz
yumuyorlardı. Ben ise kaç kez adamın camını indirdim,dükkanını birbirine kattım.Adam
hırsızlık yaptım iftirası ile beni mahkemeye verdi onun yüzünden dört ay ıslah evinde yattım
; tabi orada da boş durmadım. İnsanlar beladan kaçar ya, bende korku, frenleme
mekanizması olmadığı için ben belanın üstüne gidiyorum. Dört ay diye girdiğim ıslah evinden
orada yaptıklarım yüzünden bir yılda anca çıktım.Uzatmayayım.
Ergenliğe girdim bende halatlar hepten koptu. Artık daha bilinçliydim. Etrafımda olanları
anlayabiliyordum. Hormonlarımda depreşmeye başlamıştı artık sen tut Kılçık Sabri yi
tutabilirsen. Hayatım tam bir kabusa döndü. Bana yanlış yalnızca bana değil aslında herkese
yanlış gelen ama kimsenin düzeltmek için birşey yapmadığı şeylere kafayı takmıştım. Kendi
yöntemimle mücadele ediyordum da sonucunu siz birde bana sorun.Yere tükürenin kafasına
taş mı atmadım… Bağırıp çağırana tokat. Durağa geç gelen otobüsün camını mı kırmadım.
Eksozunu açtıran milleti rahatsız eden motosikletliyi mi düşürmedim. Halka hizmet
vermeyen belediye başkanını belediyenin içinde küfür mü etmedim. Pazarda garibanı kök
söktüren zabıtayı mı sopa ile vurmadım. Say sayabilirsen … Maşallah canım ülkem de bu
konularda lebi derya.Kimsenin kuralları taktığı yok ki… Orman kanunu gibi. Güçlü istediğini
yapar garibim zayıf seyreder. Sizin anlayacağınız başım hiç beladan kurtulmadı. Karakol,
adliye koridorları bana mesken oldu. On sekiz yaşına kadar reşit olmadığım için birçok kişi
acıyıp davasından vazgeçiyordu genelde yediğim dayakla olayı geçiştiriyordum. Ne zaman
onsekizine gelip reşit oldum ondan sonra artık iş hepten ciddileşip çığrından çıktı. Dosyam
kabardıkça hakimler artık kararlarını daha rahat vermeye başladılar.İçerde hapiste zaman
bol özellikle tıbbi kitaplardan kendimce araştırmaya başladım.Vardığım netice hasta
olduğumu anladım, bendeki patolojik daha doğrusu nörolojik bir hastalıktı. Lakin buna
kimseye inandıramadım.
Hapis zaten kendi kendine dayanılması çok zor bir olgudur ama benim gibi hasta birisi için
hepten çekilmez oluyordu.Dışarda neysem içerdede oydum. Huylu huyundan vazgeçer mi
hakim bey? Tecritler.Haftada üç koğuş değiştirmeler.Gardiyanından,mahkumlardan yenen
dayaklar daha neler neler…Zaten mapusluk günlerimin çoğu hep tek tecrit hücrelerinde
geçti.Zar zorda olsa cezamı tamamlıyordum. Lakin azıcık olan aklımın birazı daha o
tecritlerde gidiyordu ve dışarıya çıkınca daha arsız biri olup çıkıyordum.Artık beni tanıyanlar
“psikopat aman uzak durun” diyorlardı. Genelde sıkıntı tanımayanlardan kaynaklanıyordu.
Beni tanıyanlar kendilerine dikkat ediyorlardı. Yanımda ters birşey yapmaz,yanlış birşey
konuşmazsa sakin, halis muhlis bir kişiliğim vardır. Kimseye bir zararım yoktur. Lakin beni
tanımazsan o zaman iş başka… Mesela eminim önünüzdeki dosyada o da listelenmiştir.
Kabarık gelen elektrik faturasına kızıp dağıtım firmasına şöyle böyle yapmalı diye benim
yanımda konuştunuz mu işte sizin yapmak isteyipde yapamadığınızı ben gider sizin yerinize
yaparım. Sapan ile kaç tane yüksek gerilim hattı fincanı kırdım. Şehir suyu deposunu balyoz
ile deldim. Telekom panosunu benzin döküp yaktım dedi.Hakim
_ İyi de evladım bunları yaptıktan sonra ne oluyordu? Ne değişiyordu ? Kendini iyi mi
hissediyordun?
_ Ne değişecek hakim bey? Hiç bir şey değişmiyordu ,benim yaptığım zararları tamir
ediyorlar kaldıkları yerden devam ediyorlardı.Ben ise yediğim dayakla kalmıyor artık erişkin
bir birey olduğum için karakola ,savcıya mahkemeye en sonunda hapse giriyordum.Olan
buydu. Bakın bu güne kadar yemiş olduğum bu dayaklardan ötürü,üç kez burnum ,iki kez
kolum,altı tane parmağım yedi tane kaburgam kırıldı. Bakın bunlar görünen yerlerdeki
yaralarım yüzümde kafamda kaç tane var birde görünmeyen yerlerimde vücudumda ne
kadar bir bilseniz…İki kez komalık olup kendimi bilmez hastanede yattım.Zayıf dursamda
şükür bünyem hepsinin üstesinden gelmeyi başardı. Lakin çok canım yandı, çok acı çektim
dedi Hakim
_ Peki evladım güzel güzel konuşuyorsun ,hasta olduğunu da biliyorsun kendini değiştirmek
için birşey yapmadın mı?
_ Yapmam mı hakim bey? Elbette çabaladım. Neler denedim ama beceremedim. Bu
hastalığın ne bir tanımı nede tedavisi var. Doktorlar bile böyle bir hastalığa inanmaz iken
nasıl bana tedavi uygulayacaklar. Her gittiğim doktor veriyordu birkaç sakinleştirici
gönderiyordu. O kafa ilaçlarını kullandığımda gün oldu başımı kaldıramayacak hale geldim
gün oldu iki kuruşluk aklım vardı o da gitti. Sonrasında daha da beter oldum. Kendi kendime
tedavi etmeye çalıştım. İnsanlardan uzak durdum. Sosyal hayattan koptum. Haber
dinlememeye ,gazete okumak bir yana dükkanların önünden geçerken sergideki gazete
başlıklarına bile bakmamaya çalıştım. Hani yararını da görmedim desem yalan olur dedi
Hakim
_ Çalışıyor muydun ? Geçimini nasıl sağlıyordun?
_ Dedim ya hakimim biz dededen tekstilciyiz,iyi dokumacıyızdır. Genimizde var. Bulduğum
işlerde çalıştım dokumacı olarak.Makinalarla bir derdim yok. Kalıbıma bakmayın iyide
çalışırım; gel gelelim,yemek aralarında diğer çalışma arkadaşlarımdan ne kadar uzak
durmaya çalışsam da ister istemez konuşmalarına kulak misafiri oluyorsun. Millet olarak da
olumsuz konuşmaları pek seviyoruz. Birkaç fabrikadan yaptığım vükuatlardan dolayı
kovuldum. Son çalıştığım fabrikayı ateşe verip yangın çıkarınca artık dokumacılık da benim
için bitmiş oldu dedi Hakim
_ Yaktın mı fabrikayı?
_ Denedim ama Allahtan çabuk müdahalede bulunup büyümeden söndürüldü yoksa
yanmıştı dedi Hakim
_ Niye böyle birşey yaptın? diye sorunca
_ Efendim fabrika sahibi çok hırslı gözünü parayla karartmış bir adamdı.Çalışanlarına özlük
haklarını tam vermediği gibi,uzun çalışma saatlerinde çalıştıran ,kendini beğenmiş ,kibirli
herkese çok sert davranan bir adamdı.Yine birgün işçilerden birisini yapmadığını bırakmadı.
Kendi gittikten sonra o işci “ Allahtan korkmasam bu fabrikayı yakarım” dedi bende bunu
duydum .O gün mesai bitiminde fabrikayı ateşe verdim ama çift mesai çalışanlarıda o an
fabrikada oldukları için yangın büyümeden söndürüldü. Tabi yinede zarar büyüktü.Bundan
dolayı iki yıl hapis yattım . Sonrada kimse değil bana iş vermek bir yana artık Denizli de
vebalı gibiydim, yanlarına yaklaştırmadılar.Bende İzmir e gittim dedi Hakim
_ İzmir de ne yaptın ?
_İş bulur çalışırım dedim ama orada da rahat durmadım aynı şeyler devam etti.
_ Ne gibi?
_ Ne gibisi varmı hakimim? Kordonda geziyorum içtiği bira şişesini denize atanı gördüm ben
gidip adamı denize ittim adam yüzme bilmiyormuş neredeyse boğuluyordu.Allahtan kaçıp
kurtuldum yakalayamadılar. Aynı şey karşıyaka vapurunda oldu bende aynısını orada
yapınca tabi vapurda kaçacak yerde yok,pis dayak yedim polise teslim ettiler ,yargılandım
adam davasından vazgeçmeseydi büyük ceza alabilirdim ama az bir ceza ile yırttım.
Karşıyaka da maç bitimi etrafa rahatsızlık veren futbol taraftarlarına çattım bir hafta komada
yattım dedi.Hakim
_ Yani nereye gitsen farketmiyor öyle mi?
_ Elbette hakimim tersi ne mümkün? Hastayım ben diyorum. Galiba siz de beni
dinlemiyorsunuz? diye sordu
_ Hayır elbette dinliyorum hani tebdili mekanda hayır vardır derler ya o bağlamda sordum
_ Yok hakimim ne mümkün. Ben batıp alacaklılarından kaçan,yaptığı yanlışlıklardan sonra
başka yerde yeni bir başlangıç yapmaya çalışan biri değilim ki yer değiştirmenin bana bir
yararı olsun. Hastayım ve hastalığım benim kafamda. Kafamı da kesip geride
bırakamayacağıma göre nereye gittiysem kafamda benimle,hiç bir değişiklik hiçbir farklılık
olmadı. İnsanlardan uzak kırsala gittim. Bizim oralarda tahtacılar derler orman işleri yaparlar
ağaç kesimi ,tomrukların işlenmesi ,dalların odun edilmesi gibi işler yaparlar onların yanında
yaşamaya başladım.İnsanlardan uzak tabiatla başbaşa kırsalda ilk zamanlar iyiydi orada da
adamların eşlerine çocuklarına acımasızlığı beni rahatsız etti. Sonunda tabi müdahale ettim.
Onlar daha acımasız çıktı neredeyse öldürüp dağa gömeceklerdi beni. Allahtan ellerinden
kaçıp kurtulmayı becerebildim dedi Hakim
_ Yani nereye gitsen ne yapsan fark etmedi öyle mi?
_ Öyle hakimim bir yöntem iyi işe yarar gibi gözüktü baya beni idare etti.dedi Hakim merakla
_ Neymiş o ? diye sordu.
_ Bir USP aldım ve içine hep klasik müzik özellikle Mozart’ın eserleri ile doldurdum. Kulaklık
kulağımda her yerde onu dinlemeye başladım artık çevreye bakıp etrafı incelemektende
vazgeçip kafam önde ,kulağımda kulaklıkla yaşamaya başladım.En etkin bu yöntem işe
yaradı diyebilirim. Uzun süre kimseye bulaşmadan yaşamayı başarabildim.Gelgelelim bu
seferde insanlar beni taciz etmeye başladılar.İnsanlar başı önde olanları sevmiyor bu
memlekette alçak eşek zannedip hemen üstüne binmeye çalışıyorlar ,rahat vermiyorlar.
Devamlı kulaklık takmak da duyu sistemine bir süreden sonra rahatsız ediyor yani sizin
anlayacağınız uzun sürmedi bu yöntemde kaldığımız yerden devam etmeye başladık.Bu
seferde insan davranışlarına kafayı taktım kibir ,fors,öfke,insanları tepeden
bakmak,küçümsemek gibi şeyleri gördüm mü deli oluyordum.Lakin ne çoklarmış. Etraf bu tip
insanlarla dolu.Artık belalar üst üste adeta birer nefes gibi gelmeye başladı. O kadar sıklıkla
oluyordu ki artık nefes alamıyordum biri bitmeden diğeri başlıyordu dedi Hakim
_ Bin çeşit insan var sen hangi biriyle uğraşacaksın hem sana mı kaldı insanları
düzeltmek?diye sordu
_ Hakimim bana kalmadı da artık insanlar empati yeteneğini kaybetmişler. Herkes kim oldum
delisine dönmüş. Elimde değil dayanamıyorum dedi Hakim
_ Ne yapıyorlar mesela insanların nelerine dayanamıyorsun?
_ Karşıdakilerine tepeden bakanlara. Bencil olanlara. Edepsiz olanlara daha say
sayabilirsen…
_ Örnek verecek olursan?
_ Mesela şu sağınızdaki keltoş yardımcınız teminden beri saatine bakıp duruyor.Siz soruları
ben cevapları uzattıkça sağa sola bakıp oflayıp pufluyor. Belli ki sizden çekiniyor,siz
görmüyorsunuz da bana dövecekmiş gibi bakıyor. Siz burada bir şeyi sorguluyorsunuz
benim için ise bu şey hayat memat meselesi tüm bunlar ona hiç bir şey ifade etmiyor. Artık
nasıl bir işi varsa onun tek derdi bir an önce öğle arasına gitmek dedi. Hakim sağ tarafa
dönerek yardımcısına
_ Adamın dedikleri doğru mu Halis bey? diye sorunca adam bir kendisini derleyip topladı
_ Yok başkanım. Deli saçması işte. Ne işim olacak deyince sanık
_ Efendi on dakikadır yedinci kez saatine baktın,üç kez gözünü yukarı kaldırdın,üç kez de
sol tarafına duvara bakarak dudak büktün. Şimdi deli ben mi oluyorum gavat dedi Hakim
kaşlarını kırıp hemen Sabrinin sözünü kesti.
_ Op op evladım nasıl konuşuyorsun? Burası mahkeme, karşındaki de hakim.Kendine gel!
diye sertce uyarınca
_ Özür dilerim efendim ,bağışlayın ama gerçek bu dedi. Hakim
_ Halis bey istersen sen çıkabilirsin. Olay yargılamanın dışına çıktı. Bizim dosya ile ilgili
zaten sanık suçunu kabul etti. Ben yalnızca kafamda takılı birkaç sorunun yanıtını arıyorum.
Öğle arasında işi olan varsa isteyen gidebilir dedi.Halis bey
_ Başkanım özür dilerim çok eski bir arkadaşımla randevulaşmıştım. Eğer müsadeniz olursa
ben gideyim ona ayıp olmasın dedi. Başkanın onayını da alınca hızla kalkıp çıkışa
yöneldi.Hakim Halis beyin salonu terk etmesini bekledikten sonra baktı ki başka gitmeye
meraklı yok sanığa döndü.
_ Sabri biraz önce Halis beyin kaç kez saatine baktığını falan nasıl sayabildin?
_ Bilmiyorum hakimim ama okuduğum kadarıyla beyin ağer bazı fonksiyonları yeterince
yerine getirmiyorsa başka bölümleri bu açığı kapatmaya çalışır daha fazla gelişim
gösterirmiş.Mesela kör olanın duyma yetisi ndeki artış,otizmlilerin bazı sıradışı yeteneği
gibi…Bundan dolayıdır diye tahmin ediyorum.Ben ne kadar dikkat etmesem de ayrıntılar
gelip beni buluyor dedi.
_ Yalan söyler misin?
_ Hayır efendim.Söyleyemem.Yalan söyleyen adam bir şeylerden korkan veya farklı
amaçları olan birisidir. Benim ne bir amacım, ne de korkum var.Bende neyse o her şey çok
basit ve berrak.
_ Dosyanda gözüme çarpmıştı kaç kez mahkeme salonunda görevlilere hakarette
bulunmuşsun. Ne savcısı kalmış ne de hakimi. O hakaretlerde biraz önce Halis beye
yaptığın gibi miydi.?
_ Çok daha kötüleri hakimim. Zira onlar adalet dağıtmaktan çok karşısındakinin insan
olduğunu unutup sıralı dosyalardan biri gibi görüyorlar. Yani aslında onlar da pek haksız
sayılmazlar; bir günde yirmi beş otuz davaya bakacaksın. Karşına gelen herkes haklılığını
iddia edip yapmadım etmedim diyecekler ,zor iş yani. Lakin zor olması savsaklamayı
gerektirmez. Forsunu, gücünü kullanarak kısa yoldan sonuca gitmeye çalışıyorlar
,karşıdakini baskılayarak yönlendiriyorlar; bende buna hazmedemiyordum. O söylemediğim
halde bana yalan söyleme diye bağırabiliyor,akabinde benim en küçük bir tepkime
tahammül edemiyor. Zaten benim hastalığımın en zor yanı devletin gücünü ardına alan
kamu görevlilerinin karşısında ortaya çıkıyor.Adam kendini devlet zannediyor.Ben yasayım
diyor. Bürokrasinin bu kadar karmaşık bu kadar katı kuralların içerisindeki kuralsızlık
deryaları içerisinde kendisini her türlü muktedirliği gördükleri için kraldan çok kralcı
kesiliyorlar. Bende buna zinhar dayanamıyorum.Yıllardır kaç kez mahkemeye çıktım hepsini
toplasak sizinle bugün konuştuğumuz kadar konuşmadık. Sordular “yaptın mı diye”?
“Yaptım” dedim.Kararlarını verip hükmümü kestiler.Kimse neden ,niçini sormadı.” Hastayım
ben” dedim kimse dinlemedi. Beni fırcaladılar, bağırdılar, çağırdılar. Ben durur muyum?
Verdim cevaplarını tabi bu cevaplardan kimse hoşlanmadı. Hep en üst mertebeden
cezalarımı verdiler. Ömrüm cezaevlerinde geçti.Şimdi soruyorum size ta karakoldan,savcıya
,savcıdan hakime,hakimden ceza evine bana yapılanlar reva mıdır hakim bey? Ben
inanıyorum ki benim hastalığım patolojik,bu da beni ceza ehliyetsizi yapar. Lakin kimse bunu
anlamıyor.
_ Kurula girmişsin kaç kere hepsinden geçmişsin.
_ Hakim bey ben deli değilim. Tersine ölçseler ciddi bir IQ m bile çıkar. Bendeki sorun
kontrolsüzlüğüm. Tüm yaptıklarım benim isteğim dışında. Yaptıklarımı ben bilinçli
yapmıyorum.Herşeyi bilinçaltım yönlendiriyor. Yani kontrol bende değil onda.
_ İyi de evladım böyle bir hastalık tanımı yok ki?
_ Tanımı olmaması hastalığın olmadığı anlamına gelmez. İşte karşınızdayım. Belki dünyada
tek örnek benim, ben buradayım varım yani.Beni yok sayamazlar.Tedavisi bile çok basit
olabilir. Yani belki tedavi edilebilirim ama kimse birşey yapmıyor. İnsanlar yalnızca hıncını
döverek ,söverek beni hapse atarak alıyor.Soruyorum size çözüm bu mu? Ben olduğum
sürece veya dünya,insanlar mükemmel olmadığı sürece her fırsatta ben yine yapacağımı
yapacağım. Bu artık dayanılması çok zor bir çin işkencesine döndü. Yaşım otuz sekiz
hayatımın çoğu mahpuslukla geçti. Ne bir işim,ne eşim ,ne çoluk çocuğum var.Çevremde
ailem dahil herkes beni dışladı. Yapayalnız bir insanım. Börtü böcekler dahi sosyal yaşarken
yapayalnız olmak ne demek bilemezsiniz.Tek başıma ne insanları nede dünyayı
değiştirebilirim onun imkansız olduğunu çoktan ben öğrendim ama hastalığım tınlamıyor.Ters
birşey gördü mü yapacağından geri kalmıyor.Burada tek bir çözüm var madem insanlar
,dünya değişmiyor o zaman benim değişmem lazım.Önce hastalığımın tespit edilip sonra da
tedavi edilmesi gerekir dedi Hakim
_ Seni tekrar kurula sevk edeyim mi?İster misin?
_ Hayır hakim bey onların elinde ki şablona göre mümkün değil beni deli diyemezler, zira
akıllıyım.Tekrarlamak birşeyi değiştirmez.
_ E ne olacak o zaman? Sen zaten her şeyi düşünmüş gibi konuşuyorsun.Söyle bakalım ne
yapmak lazım seni değiştirmek için? diye sordu
_ Yıllarca bu konu üzerine kafa yordum hakim bey bence problem benim beynimde.
Problemin tespit edilmesi lazım ne beni bu hale getiriyor?
_ İyi de beynindeki bir eksiklik veya fazlalık seni ceza ehliyetsizi kılmaz.
_ Elbetteki kılar.Ceza ehliyetsizi olmak için illaki deli olmak gerekmiyor.Eğer şahıs yaptığının
sonucunu tahmin edemiyor veya yapmamak elinde değilse bu onu yaptığından sorumlu
kılmaz. Mesela beş yaşındaki bir çocuğu düşünün yaptığı bir hareketten ceza ehliyeti doğar
mı? Hakim bey ben işin ceza yönünde değilim içerisi veya dışarısı bana pek fark etmiyor.
Sıkıntı hastalığımın tespiti. Belki tedavisi mümkündür. Kim bilebilir ki?Benim derdim bu, köklü
çözüm.
_ Tamam evladım onu anladım da ne yapmak lazım var mı bir düşündüğün.
_ Var efendim. Daha önce de söyledim bence benim derdim beynimde bence yalnızca
nörologlardan oluşan bir doktor kurulunun beni incelemesi,üzerimde araştırma yapması
lazım. Kim bilir belki çok istisna bir vaka olmamdan dolayı tıb bilimine bir katkım bile olabilir.
Çünkü beyin tam bir kapalı kutu,çok bilinmeyenli bir denklem araştırmaya keşfe aç .Eminim
ki bende çok değişik bir şey çıkacak.
_ İyi diyor hoş diyorsun da Sabri bizde uygulamada böyle bir şey yok ki seni nasıl
yönlendirebileyim.Sağlık kurulu desen o kolay akli melekelerinin yerinde olup olmadığı ile
ilgili ama ötesini biz karışamayız ki.
_ Onuda siz bulun hakim bey istedikten üstüne gittikten sonra pekala bir yol
bulabilirsiniz.Yeterki siz isteyin.
_ Tamam evladım sen oturabilirsin.Yaz kızım sanığa niçin sandalyeyi arkadaşının kafasına
vurduğu sorulduğunda ,herhangi bir neden yoktu vurdum ama niçin vurduğumu
hatırlamıyorum dedi. Şahitlerin dinlenilmesi,sanığın sağlık kuruluna sevkinin yapılması
gelecek rapor sonucunu da baz alınarak duruşmayı 02.09.2022 tarihine ertelenmesine karar
verilmiştir deyip duruşmayı bitirdi.Kılçık Sabri tam yerinden kalkmıştı ki hakim ona seslendi.
_ Sabri sağlık kuruluna senden bahsedeceğim bakalım farklı bir şey yapabilirler mi ? deyince
Sabrinin iskelet gibi elmacıkları çıkmış bembeyaz tenli yüzünde ilk kez bir gülümseme
belirdi. Konuşurken pek gözükmesede öndeki dişleri neredeyse parça pinçikti bir, bilemedin
iki dişi vardı sağlam olan. Karşısındaki adamın son görüntüsü kart hakim Erdem bey in içini
burkmaya yetti. Demek tıslayarak konuşması birazda bundanmış.Sabri sevinçle belki ilk kez
bir hakime teşekkür ediyordu.
02.Eylül .2022 Sabah erkenden kalkan Sabri rica minnet koğuşta bulunan mahkumlardan
birinden emanet aldığı takım elbiseyi giyiyordu. Zamanın geçmediği uykusuz geceden sonra
ne kadar dikkat etse de hele kendisinin en az üç beden büyük beş altı santim kısa takım
emanet takım elbisenin içerisinde ne kadar iyi görünmeye çalışsa da bunun için bir
mucizenin olması gerektiğinin farkındaydı. Bunca yıldır sayısını unuttuğu sayıda mahkemeye
çıkmıştı ama hiçbirinde bugünkü gibi ne kılık kıyafetine dikkat etmiş ne de azıcık olsun
heyacanlanmıştı. Bugün başkaydı bunu hissedebiliyordu.
Son celseden sonra tıp fakültesinin doktorlarından oluşan bir kurul tarafından sağlık
kontrolünden geçirilmişti. Buna kontrol de denilemezdi tam bir taramaydı.Önceleri doktorlar
kendisini pek önemsemeselerde çekilen beyin tomografisinden sonra bir anda olay tersine
dönüvermişti.Artık kuruldaki doktorların haricinde bir sürü konunun uzmanı koca koca proflar
beynini didik didik incelemişlerdi.Araştırmanın biri bitmiş, diğeri başlamıştı.Son bir buçuk
ayın neredeyse her hafta cezaevi nakil aracı ile Pamukkale üniversitesi Tıp fakültesine gelip
gitmiş neredeyse yüzlerce binlerce kendine sorulan sorulara cevap vermişti.Bu gidip
gelmelerinin nedenini oradaki doktorlardan öğrenmişti ki beynin ön lobunun bir kısmı nedeni
bilinmeyen tahminen bir travmadan dolayı gelişmemiş gelişmediği gibi timörleşmişti.Ne
gariptir ki beyni zaman içerisinde bir çeşit değişiklikler ile kendisini farklılaştırmış işlev gören
bölüm olması gerektiğinden daha fazla gelişmiş aynı zamanda bu değişim beyin arka
lobunda da gözlemleniyordu.Yani doktorların dediğine göre tıp tarihine geçecek bir beyni
varmış .Böyle bir beyin dediklerine göre belki dünyada tek ondaymış.Frontal lob denilen ön
beyinde sol tarafa kayan ciddi bir hasar söz konusuymuş. Allahın mucizesi olsa gerek ön sol
gelişmemiş hatta tümöre dönmüşken diğer taraf haddinden fazla gelişip bir nevi gelişmeyen
bölgenin görevlerini devralmış ve bu uzantı sağ taraftan arka beyin loblarına kadar devam
etmiş.Değişik kentlerden nörologlar gelip incelemeye gözlemci olarak katıldılar.Üstelik tüm
bu araştırma sürecinde o kadar iyi insanlarla karşılaştı ki en küçük bir sinir patlaması,ters bir
şey olmadı. Kendisini en çok etkileyen ise bir doktor hanımın kendi davranış biçimlerini
anlayabilmek için sorduğun sorulardan yaşamı ile ilgili paylaşmış olduğu bazı örneklerden
sonra dayanamayıp ağlayarak odadan kaçarcasına gitmesi geri döndükten sonra kendinden
defalarca özür dilemesi onu çok derinden etkilemişti.
Bugün karar günü olmasını diliyordu. Doktorlar düzenleyeceği raporun içeriği ile ilgili bilgi
vermeseler,ayrıca mahkemenin bu raporu nasıl yorumlayacağını kestiremese de içinde
bugün farklı olacak ümidini çoktan yeşertmişti. Duruşma günü yaklaştıkça heyecandan
yemeden içmeden kesilmiş ,ters birşey olmasın diye koğuştaki diğer mahkumlarla adeta
köşe kapmaca oynamıştı. Bunlar kendisinin hiç de alışkın olduğu heyecanlar değildi. Hele
dün gece sabahlar olmamıştı.
Gardiyanın koğuşun kapısına gelerek duruşması olan iki hükümlü ile beraber kendi adını da
okuyunca koridora ,oradan çıkış kapısına oradan avluya cezaevi nakliye aracına kadar tüm
prosedürler tamamlanarak araca girdi.Diğer mahkumlar yol boyunca nakliye aracının ufacık
penceresinden dışarıya gözetlerken o sanki idama giden bir mahkum gibi başını kelepçeli iki
elinin arasına almış kulaklarını tıkamış daracık aracın içerisinde kendini herkesten
herşeyden izole etmeye çalışmıştı. Adliye avlusuna kadar böylece gitti. Sonra aracın kapıları
açılınca iki jandarma kelepçeli her iki kolundan girerek ,sanki kacacakmış gibi neredeyse
sürükleyerek adliyenin yerlere atılmış balya balya turuncu dosyalarının arasından adliyenin
nezarethanesinin önüne kadar kafası önde iki jandarma eşliğinde geldi. İçerde diğer
koğuşlardan gelen mahkum ve hükümlüler vardı nezarethane zıngır zınk ağzına kadar insan
doluydu. Patavatsızca konuşanlar,yüzünden çıkacağı duruşmanın korkusunu endişesini
yansıtanlar ,yüksek sesle alacağı cezalar hakkında yorum yapanlar hemen en az
yoğunluğun olduğu köşeyi belirleyip oraya yöneldi.Köşeye varınca yine gözlerini kulaklarını
kapattı ne kadar öyle durdu bilmiyordu ki birisinin omzunu sertce silkelediğini fark edince
gözlerini açıp başını kaldırdığında omzunu dürten bir jandarmaydı.
_ Sabri Bağcık sen misin? diye bağırdı.
_ Evet benim
_ Be koduğumun eniği iki saattir bağırıyoruz kulağın götüne mi kaçtı? Koğuş arkadaşın
söylemese seni cezaevinde unuttuk zannettik diye jandarma ona bağırıyordu.Sabri bir
kalkacak oldu jandarmanın ardından hemen bir başçavuş girdi
_ Bu muymuş Sabri Bağcık? diye sorunca jandarma
_ Evet komutanım dedi.Komutan
_ Hadi oyalanmayın girin koluna ikinci ağır cezaya gidiyoruz.
_ Emredersiniz komutanım demesiyle askerin Sabrinin koluna girerek koridora sürüklemesi
bir oldu.Komutan önde kolunda iki jandarma ile Sabri koridor merdiven derken mahkeme
salonuna giriş yaptı.Jandarmalar nerede duracağını gösterme işgüzarlığı yapsalarda Sabri
zaten gele gide çoktan nerede duracağını zaten biliyordu. Mahkeme salonunun kapısından
girer girmez bugünkü duruşmanın çok farklı olacağı hissinde ne kadar haklı olduğunu
anlayıvermişti. Duruşma salonu ağzına kadar insan doluydu. Salondakiler daha önce
mahkeme salonlarında görmeye alışkın olduğu kişilere pek benzemiyorlardı. Giyiniş
kuşanışlarından,salonu aval aval inceleyişlerinden mahkeme salonlarına ne kadar uzak
oldukları her hallerinden belliydi.Çoğu da tanıdıktı. Sanki Üniversite tıp fakültesi bugün
topluca mahkeme inceleme gezisine gelmişlerdi.
Önündeki dosyayı incelemekte olan Erdem hakim Sabri daha salona girerken bir kafasını
kaldırıp bakmış sonra deskdeki kağıtları geri dönmüştü.İki dakika geçmedi hakim Erdem
yardımcılarına ,savcıya bir bakıp bir şeyler dedikten sonra,katibeye celsenin açılış
monotonuyla ilgili gerekli yazıyı yazdırıp kimlik tespitini de yaptırdıktan sonra kafasını
kaldırıp Sabri ye baktı
_ E Sabri görüşmeyeli nasılsın bakalım? diye sordu. Hiç alakasız bu soru karşısında Sabri
bir afalladı çünkü böyle bir soru tüm tahamüllerin dışındaydı.Önce ne diyeceğini bilmesede
cevap vermemek kabalık olurdu.
_ İyiyim hakim bey sağlığınıza duacıyım.dedi
_ İyi ,İyi olmana sevindim.Görüşmeyeli seni baya bir incelemişler dedi
_ Evet efendim sağ olsunlar çok ilgilendiler dedi
_ Evet baya ilgilenip araştırmışlar da yine de sende bir delilik bulamamışlar dedi gülerek.
_ Deli değilim ki hakimim olmayan bir şeyi nasıl bulacaklar? Ben yıllardır söylüyorum ben
hastayım, deli değilim diye. Ama kimseye inandıramadım. Allah sizden razı olsun beni bir siz
dinlediniz de yönlendirdiniz.
_ İyi ki de dinlemişim,aynen dediğin gibi çıkmış doktorlarımızın düzenlemiş olduğu raporda
senin dediğin gibi nörolojik rahatsızlığının olduğu ayrıntılarıyla yazıyor.Bu rapora göre senin
ceza ehliyetinin olmayacağını ,yaptıklarının senin kontrolünde olmadan yaptığını ve de bir
sürü şeyden bahsediyorlar.Bizde bu bilirkişinin raporunu baz alarak hukuken senin ceza
ehliyetininin olmadığı sonucunu oybirliği ile varmış bulunmaktayız. Yani bu davadan ve daha
önceki davalarının tamamından beraat etmiş olacaksın. Hakkında hiçbir dava, ceza
olmayacak. Tamamı düşürülüyor deyince Sabri bir an düşeceğini zannedip önündeki ahşap
korkuluğu tutuyordu ki sol yanındaki asker hemen kolundan tutarak düşmesini
engelledi.Hakim ise şimdi yaz kızım deyip üslubunca katibeye bilirkişi raporunun içeriğinden
,mahkeme üyelerinin verdiği karardan falandan filandan yazdırıp davanın bittiğini tokmakla
da bir vurarak ilan etti.Formaliteler tamamlanıp herşey bittikten sonra hakim
_ Evet Sabri bugün serbest kalacaksın akşam seni bırakacaklar . Ne yapmayı düşünüyorsun
? Gidecek bir yerin yurdun var mı?
_ Allah sizden razı olsun Hakim bey Allah sizi sevdiklerinize bağışlayıp uzun ömürler
versin.Bana yaşanmamış ömrümü verdiniz.Size minnetimi nasıl dile getiririm
bilemiyorum.Sorunuza gelince böyle bir karar çıkacağını tahmin etsem de daha doğrusu bu
kadarını beklemiyordum. Bundan dolayı hiçbir şey düşünmedim, annem ablam yaşıyor lakin
artık onlar da benden usandılar. Bilemiyorum… Kimseyi de rahatsızlık vermek istemiyorum
ama herhalde geçici bir süre bile olsa annemin yanına giderim. Sonuçta anamdır dedi
_ Sabri bak doktorlar senin için buradalar ve raporlarını teslime bizzat kendileri geldiklerinde
benden birşey rica ettiler. Hani sen de benden baya bahsetmişsin onlara “hakim bey size
karşı büyük saygısı var siz bir rica etseniz kendisini daha derin incelemek,üzerinde
araştırmalar yapmak istiyoruz “dediler .Ne dersin böyle birşeye ? Bir başka mevzu da senin
üzerinde araştırma yapmak isteyen bir bizim doktorlar değil,üç büyük ülkeden
Amerika,İngiltere ve Almanya dan da birkaç büyük üniversite senin üzerinde tıbbi araştırma
yapmak isterler. Hatta hepside senin tedavin ve yaşamınla ilgili her türlü katkıyı vaat
ediyorlar. Ne dersin böyle bir şeye? Karar senin…Onların nasıl haberi olmuş diye soracak
olursan senin durum geçen hafta saygın bir tıp dergisinde makale olarak yayınlanmış
korkunç ilgi görmüş,müracaat eden edene ne diyor sun bu işe ?diye sordu ve devam etti.
_ Yanlış anlamanı istemem senin hayatın ve kendi kararların benimkisi yalnızca böyle bir
taleplerin olduğunu sana bildirmek dedi.
_ Teşekkür ederim hakimim onu anladım.Şu an öylesine bir kırılmanın içerisindeyim ki ne
diyeceğimi inanın bilemiyorum.Bu yaşadıklarımın rüya olmasından korkuyor rüya bile olsa
sabahın olmamasını hiç uyanmamayı diliyorum dedi .Salon da oturan izleyicilerden biri söz
istedi
_ Sayın hakim bey eğer izin verirseniz Sabri ye bir iki şeyde ben söylemek isterim
dedi.Hakim
_ Buyrun beyefendi duruşma zaten bitti şimdi Sabri için konuşuyoruz buyrun. dedi Sabri söz
alan kişiyi sesinden tanımıştı ama o konuşurken yüzünü görmek için hafif geriye döndü
_ Efendim ben Pamukkale üniversitesi tıp fakültesi dekanı Prof.Dr Işık Doğan eğer Sabri bey
de onaylarsa biz üniversite olarak Sabri bey e daimi kadrolu bir iş,hayat boyu sağlık
güvencesi, kendisini daha kaliteli bir yaşam için her türlü tıbbı destek öneriyoruz.
Karşılığında üniversite bünyesinde oluşturulacak bir ekip ile tıbbi araştırma ve gözlem
yapmayı istiyoruz. İmkanlarımız yurt dışındaki üniversitelerin ki kadar olmasa da kendisi için
elimizden geleni yapacağımızı taahhütte bulunuyoruz. Elbette tercih kendisinindir ama biz
kendisiyle çalışmayı çok istiyoruz deyip teşekkür edip oturdu.Hakim
_ E ne diyorsun Sabri bak sayın dekan seninle çalışmayı çok istiyoruz diyorlar. Sendeki
hastalıktan öte benim anladığım elmas madeniymiş be oğlum. Seni paylaşamıyorlar dedi
gülerek.
_ Hakimim kendilerine çok teşekkür ederim son aylarda tüm yaşamım boyunca görmediğim
ilgi alakayı kendilerinden gördüm bana çok iyi davrandılar. Yabancı üniversitelerin ne
dediğinin önemi yok. Ben kendi ülkemde kalıp burada yaşayıp burada ölmeyi isterim.
Tekliflerini seve seve kabul ediyorum. Etim de kemiğim de kendilerinindir dedi.Hakim tüm
dosyasını okuduğu, bu ülkede nasıl bir yaşama reva görüldüğünü bildiği bu
çelimsiz,neredeyse tüm dişleri yediği dayaktan kırık,vücudunun her yeri yara bere izleri ile
dolu,emanet aldığı giysilerin içerisinde emaneten hayata tutunmuş ,yaşamının çoğunu
mapus damlarında geçiren,otuz sekizinde olmasına rağmen ellilerde gözüken bu
adamın,kendisine sunulan dış teklifleri elinin tersiyle itip “burada yaşayıp burada ölmeyi
isterim etimde kemiğimde sizindir” sözünü o kadar derinden algıladı ki; içi cız etti . Kaç yıllık
meslek hayatında ne davalar ne vakalar görmüştü ağlamamıştı ama iki damla gözyaşı Sabri
nin kapanmış dosyasının üzerine düşüverdi.
SON