Öne çıkarılmış

SALA

ÖNSÖZ

Yaşamın getirdikleri bizler için bu kadar ağırken, anlamlandıramadığı bir hayatı bilinçsizce yaşamak zorunda olanlar için ne kadar zor olacağını düşünüp, empati yapan var mı? Oysa ki onlar her yerde. Katıksız, kuralsız, içgüdüsel, alenen yaşıyorlar. Yaşıyorlar da acaba nasıl?
Bu, tamamı zihinsel engelli bir ailenin kimsesiz çocuğu Necip’in romanı. Bozkırda, dağda, bayırda değil, çölde açan bir kardelen. Yaşamın tüm engellerini tek başına, hiçbir dış yardım almadan nasıl aşabildiğinin anlatımı.
İtilen, kakılan hor görülen birisinin zirve yürüyüşü. Yapayalnız bir insanın azmi, çalışması, dik durması ile tek başına neleri başarabileceğinin romanı.
Necip’i ben çok sevdim. Sizin de seveceğinizden eminim. Yaşam serüveninde, Necip’in çok iyi hayali bir yol arkadaşı olacağını düşünüyorum.

İnsanın iç hesaplaşması biter mi hiç! Geçmişiyle hesaplaşır, geçmişine etki edip geleceğini şekillendirenlerle hesaplaşır; hayatla, yaşamla, yaşananlarla, yaşanamayanlarla, hatta bazen Yaradan’la hesaplaşır içinde. En çok da kendisiyle hesaplaşır… Gün gelir içi dolar taşar, tüm hesaplaşmalar düşünceden eyleme geçer.

Kahramanımızın sıradışı olaylarla dolu hikayesini okurken bakalım siz de hesaplaşacak mısınız kendinizle!

….Kalorifer peteğinin önünde büzülmüş, cımbızla geçmişimi deşiyorum. Minnacık bile olsa mutluluk kırıntısı arıyorum. Ne mümkün! Zerresi yok.

Ne hayat ama!

Beynimin, bilinçaltımın en karanlık gün görmeyen dehlizlerinde ne çok acı, yaşanmışlık biriktirmişim. Bu sarmalı kırmalı, eziklerin en eziği olmaktan kurtulmalıyım. Güçlenmeliyim. Oyunu kuralıyla oynamalı, hatta kuralları ben koymalıyım.

Kral olmalıyım; çıplak gezsem bile kral çıplak diyememeliler. İnsanlar yanığıma, yaralarıma bakmamalı, bakamamalı. Geçmişimle yüzleşmeliyim. Yaşamın zehirli çorbasında tuzu olanları… And içiyorum, cehennemin dibinde olsanız, hepinizi bulacağım. Adalet olup, hak edene hak ettiğini fütursuzca dağıtacağım. Sizi ibret-i alemlik yapacağım.

Ateşi dürtmek için kullandığım sopa ile ateşe vurunca bir tutam küllenmiş kağıt daha kıvılcım saçarak havalandı. Keyiflendim.

SALA TÜM KİTABEVLERİNDE…

Okumaya devam →
Öykü

ADEM PROJESİ

BÖLÜM 1

Denizden nefret ediyorum.Uçsuz bucaksız denizden daha da nefret ediyorum. Yer gök su. Dümdüz.Herşey aynı. Tek renk.Mavinin tonları. Elimde dürbün ,kahverengiye çalan bok rengi güvertede engin mavilikleri taramaktan bıktım.

Dev transatlantik kargo gemisindeyim. Sıra sıra istiflenmiş değişik renklerdeki konteynırların üstünden denizi tarıyorum. Mavi deryada koca kargo gemisi bir yaprak misali salına salına gidiyoruz. Her yer aynı. Yer mavi, gök mavi her yer  su,leb i derya.

Ne  koklayacak bir çiçek,koparacak dal,basılacak bir çim var. Soğuk demirden başka bir şey yok. Bastığın demir,tuttuğun demir. Kirli,soğuk,boyaları dökülüp  paslara bulanmış demir. Su neyse de en çok bundan nefret ediyorum. Gemide değil sanki bıçak sırtındayım. Dokunduğum her yer içimde yararlar açıyor.Ailem gözümde tütüyor. Toprak kokusunu, çamuru, kiri tozu özledim. Bu özlem içimi alev alev yaksa da ben bu metal yığınında yaşamak zorundayım.

Okumaya devam →
Roman

CELLAT

BÖLÜM 1

Gün ufuktan bir adam boyu açılmış yansıması binaların taş duvarlarından arnavut
kaldırımlarına doğru inmeye başlamıştı. Şehir sıradışı kara bir telaş kovalamacasındaydı.
Ulusal bayram gibi özel günlerde anca rastlanan kalabalık bugün caddelerdeydi. Ortalık
zıtlıklar geçidiydi. Bunca kalabalık sessizlik yemini etmiş gibilerdi. İhtiyarların ellerindeki
bastonların arnavut kaldırımlarındaki sesleri ortalığı yarıyordu. Herkes fısıltıyla konuşuyordu
veya hiç konuşmuyordu. Yeni karşılaşanlar sabah seranatlarını baş selamlamaları, vücut
dilleri ile yapıyorlardı. Ayakkabıların altında kayan taşların bile gıcırtısı duyulabiliyordu. Köşe
başlarında elleri ceplerinde beklediklerinin gecikmesinden sıkılanlar, çenelerini yukarı
kaldırarak topukları üzerinde köşeyi dönenlerden beklediklerinin olup olmadığını sabırsızlıkla
görmeye çalışıyorlardı. Kalabalık sel olmuş sessizce şehrin dar sokaklarından meydana
doğru akıyordu.
Komşulardan yeni sokağa çıkanlar al kapılarını hırsız sesliğinde kapatmaya çalışıyorlardı.
Görünmeyen bir korku şehri ele geçirmiş gibiydi. Şehir geleceğini bildikleri bir dehşeti
karşılamaya hazırlanıyordu.

Okumaya devam →
Öykü

MAHKUM

BÖLÜM 1

Heyecanımdan üç gündür kısa şekerlemelerin haricinde zerre uyuyamadım. Dile kolay yirmi yıl üç ay on iki gündür mapustayım. Umutlarımı cehennemin en derinlerine gömdüğüm, mümkün değil daha da gün yüzü görmem dediğim bu karanlık delikten sabaha azat oluyorum. Aslında uykumu kaçıran dışarıya çıkacağımın sevinci değil; korkusu. On dokuz yaşında girdiğim bu yerden kırk yaşında çıkıyorum.Ben çoktan dışarıyı unuttum.Dış yaşamla ilgili hatırladığım o kadar az şey var ki; onlar da buğulu,siyah beyaz. Silik,hayal meyal. Çok geride kalmışlar . Şimdi ödüm kopuyor buradan çıkacağım diye. Benim için tüm dünya bu kırk metrekare dubleks koğuş ve her gün koyun gibi sayıldığımız otuzüç koğuş arkadaşlarım.

Okumaya devam →